“Belde”den maksat, Mekke şehridir. Mekke, daha önce çöl halinde, dağlar arasında susuz, bitkisiz bir vâdiydi. İbrâhim (a.s.), hanımıyla kundaktaki çocuğu Hz. İsmâil’i getirip buraya bırakmıştı. Kâbe’yi inşâ ettiğinde çevresinde burayı şenlendirecek insanlar yoktu. Fakat daha sonra bu şehir, bütün Arabistan’ın merkezi haline geldi. Asırlardır anarşi içinde yaşayan Arabistan Yarımadası’nın en emin yeri burası oldu. Bu sebeple Tîn sûresinde de: “Yemîn olsun bu güvenli Belde’ye” (Tîn 95/3) buyrulur. Burası, Âlemlerin Efendisi (s.a.s.)’in doğup büyüdüğü şehirdir. Resûlullah (s.a.s.) orada ikâmet etmiştir. Orada nübüvvet ve risâlete nâil olmuştur. Kur’an ona bu mukaddes beldede nâzil olmaya başlamıştır. Dolayısıyla onun burada bulunmasıyla şehrin önemi ve yüceliği daha da artmıştır. Bu şehir cana dokunulmaz, ot koparılmaz bir harem bölgesi iken, işin dikkat çeken yönü, müşrikler tarafından Peygamber (s.a.s.)’in burada öldürülüp ortadan kaldırılması “helâl” sayılmaya başlanmıştı. Efendimiz (s.a.s.) ve müslümanlara akla hayale gelmedik işkenceler ve eziyetler yapılmaktaydı. Bu sebeple “insanın kaderinde zorluklara göğüs germe” olduğu bildirilerek onlara sabırlı olmaları ve tahammül göstermeleri öğütlenir. “Baba ve çocuğu”ndan maksadın, bir sonraki âyetin işaretiyle, ya Hz. Âdem ve zürriyeti veya tüm babalar ve çocuklar olduğu anlaşılır:
1. Lâ uksimu bihâżâ-lbeled(i)
Yemin ederim bu beldeye.
2. Ve ente hillun bihâżâ-lbeled(i)
Ki, Rasûlüm sen bu beldede yaşamaktasın.
3. Ve vâlidin vemâ veled(e)
Yine yemin ederim babaya ve çocuğuna ki:
4. Lekad ḣalaknâ-l-insâne fî kebed(in)
Biz insanı dünya ve âhirette karşılaşacağı pek çok zorluk içinde yarattık.
5. Eyahsebu en len yakdira ‘aleyhi ehad(un)
Yoksa o, kendisine hiç kimsenin güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?
6. Yekûlu ehlektu mâlen lubedâ(n)
İslâm’a düşmanlık yolunda övünerek: “Yığın yığın servet tükettim” diyor.
7. Eyahsebu en lem yerahu ehad(un)
Yoksa, kendisini kimsenin görmediğini mi sanıyor?
8. Elem nec’al lehu ‘ayneyn(i)
Biz ona vermedik mi iki göz?
9. Ve lisânen ve şefeteyn(i)
Bir dil ve iki dudak?
10. Ve hedeynâhu-nnecdeyn(i)
Biz ona hayır ve şer iki yolu da gösterdik.
11. Felâ-ktehame-l’akabe(te)
Fakat insan, sarp yokuşu aşmak için bir gayrete soyunmadı.
12. Vemâ edrâke mâ-l’akabe(tu)
Sen o sarp yokuşun ne olduğunu bilir misin?
13. Fekku rakabe(tin)
Bir köleyi veya esiri hürriyetine kavuşturmaktır.
14. Ev it’âmun fî yevmin żî mesġabe(tin)
Yahut bir salgın açlık gününde yemek yedirmektir;
15. Yetîmen żâ makrabe(tin)
Ya bir akraba olan yetîme,
16. Ev miskînen żâ metrabe(tin)
Veya toprağa uzanıp kalmış, hiçbir şeyi olmayan yoksula.
17. Śumme kâne mine-lleżîne âmenû ve tevâsav bi-ssabri ve tevâsav bil-merhame(ti)
Bir de iman etmek ve birbirlerine sabır ve merhamet tavsiye edenlerden olmaktır.
18. Ulâ-ike ashâbu-lmeymene(ti)
Böyle yapanlar, amel defterleri sağlarından verilecek olan uğurlu ve mutlu kimselerdir.
19. Velleżîne keferû bi-âyâtinâ hum ashâbu-lmeş-eme(ti)
Âyetlerimizi inkâr edenler ise; kötülüğe batmış kimselerdir.
20. ‘Aleyhim nârun mu/sade(tun)
Üzerlerinde etrafı sımsıkı kapatılmış bir ateş vardır.
Kur’an-ı Kerim: Şems Suresi Meali