İmsak Vakti a 02:00
Mersin HAFİF YAĞMUR 25°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

Kur’an-ı Kerim: Hûd Suresi Meali

Hûd sûresi Mekke’de inmiştir. 123 âyettir. İsmini, 50-60. âyetler arasında kıssası anlatılan Hûd (a.s.)’dan almıştır. Mushaf tertîbine göre 11, nüzûl sırasına göre 52. sûredir. Hûd sûresinde itikat konuları, özellikle Allah’ın varlığı, birliği, peygamberlik gerçeği ve bunun önceki toplumlardaki tezâhürü ele alınmaktadır. Bunu misallendirmek üzere Hz.Nûh, Hz. Hûd, Hz. Sâlih, Hz. İbrâhim, Hz. Lût, Hz. Şuayb ve Hz. Mûsâ gibi peygam­berlerin kıssaları, Yûnus sûresine göre daha geniş bir çerçevede anlatılmaktadır. Bu misallerden hareketle Kur’an’ın mûcize oluşu, öldükten sonra diriliş, hesap ve âhiret hayatıyla alakalı mevzulara dikkat çekilmektedir.

Allah Resûlü (s.a.s.), Hûd sûresinin fazileti hakkında şöyle buyurur: “Cuma günü Hûd sûresini okuyun.” Yine Efendimiz (s.a.s.): “Hûd sûresi ve Vâkıa, Hâkka, Mürselât, Nebe’ ve Tekvîr gibi kardeşleri beni ihtiyar­lattı” (Tirmizî, Tefsir 57/3297) beyânıyla da sûrenin muhtevasının önemine ve bildirdiği sorumlulukların ağırlığına dikkat çeker. Çünkü bu sûrelerde fevkalade tesirli bir üslûp­la önceki peygamberlerin tevhid mücadelesinden kesitler sunulmakta, kalpleri derinden sarsan kıyamet sahneleri tasvir edilmektedir.

1. Elif lam ra kitabün uhkimet ayatühu sümme füssılet mil ledün hakımin habır

Elif. Lâm. Râ. Bu Kur’an, her şeyi yerli yerince ve doğru yönlendiren ve her şeyi mükemmel bilen Allah tarafından âyetleri kesin delillerle kuvvetlendirilmiş ve mânaları iyice açıklanmış bir kitaptır.

2. Ella ta’büdu illellah innenı leküm minhü nezıruv ve beşır

Rasûlüm! De ki: “İşte bu kitap size sadece Allah’a kulluk edesiniz diye geldi. Şüphesiz ki ben de size O’nun gönderdiği bir uyarıcı ve bir müjdeciyim.”

3. Ve enistağfiru rabbeküm sümme tubu ileyhi yümettı’küm metaan hasenen ila ecelim müsemmev ve yü’ti külle zı fadlin fadleh ve in tevellev fe innı ehafü aleyküm azabe yevmin kebır

“Artık Rabbinizden hatalarınızın örtülmesini isteyin, sonra O’na tevbe edin ki sizi belirli bir vakte kadar huzur içinde güzel bir şekilde yaşatsın ve faziletli bir hayat sürenlere bol bol lutf u ihsânda bulunsun. Eğer yüz çevirirseniz, şüphesiz ki ben, sizin büyük bir günün azâbına uğramanızdan korkarım.”

4. İlellahi merciuküm ve hüve ala külli şey’in kadır

“Dönüşünüz yalnızca Allah’adır. O’nun her şeye gücü yeter.”

5. E la ninehüm yesunu sudurahüm li yestahfu minh e la hıyne yestağşune siyabehüm ya’lemü ma yüsirrune ve ma yu’linun innehu alımüm bi zatis sudur

Şu hâle bakın, onlar sırf içlerindekini Peygamber’den gizlemek için yan çizer, göğüslerini eğip bükerler. Dikkat edin! Onlar örtülerine büründükleri zaman bile Allah onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir. Çünkü O, sînelerde saklı tutulan bütün gizlilikleri hakkıyla bilendir.

6. Ve ma min dabbetin fil erdı illa alellahi rizkuha ve ya’lemü müstekarraha ve müstevdeaha küllün fı kitabim mübın

Yeryüzünde kımıldayan bütün canlıların rızkı yalnızca Allah’a aittir. Allah, her canlının anne karnından başlayıp devam eden hayat yolculuğunun her basamağında uğrayacağı menzili, orada kalacağı süreyi ve bu basamağın sonunda emânet bırakılacağı yeri de bilir. Bütün bunlar, apaçık ve açıklayıcı-ayrıştırıcı bir kitapta kayıtlıdır.

7. Ve hüvellezı halekas semavati vel erda fı sitteti eyyamiv ve kane arşühu alel mai li yeblüveküm eyyüküm ahsenü amela ve le in kulte inneküm meb’usune mim ba’dil mevti le yekulennellezıne keferu in haza illa sıhrum mübın

Sizi imtihan edip hanginizin daha güzel amel işleyeceğini ortaya çıkarmak için gökleri ve yeri altı günde yaratan O’dur. Arşı ise daha önce su üzerinde idi. Buna rağmen şayet: “Siz öldükten sonra kesinlikle diriltileceksiniz” diyecek olsan, inkâra saplananlar muhakkak: “Bu düpedüz bir büyüden başka bir şey değil” derler.

8. Ve le in ehharna anhümül azabe ila ümmetim ma’dudetil le yekulünne ma yahbisüh e la yevme ye’tıhim leyse masrufen anhüm ve haka bihim ma kanu bihı yestehziun

Yemin olsun ki, eğer kendilerini tehdit ettiğimiz azabı hemen göndermeyip belli bir süre ertelesek, şüphesiz onlar: “Azabın gelmesine mâni olan nedir?” derler. Bilin ki, başlarına azap geldiği gün artık ondan kurtulmaları mümkün değildir. Alay ettikleri gerçek kendilerini çepeçevre kuşatacaktır.

9. Ve lein ezaknel insane minna rahmeten sümme neza’naha minh innehu leyeusün kefur

Biz insana tarafımızdan bir nimet tattırır, sonra da bunu elinden çekip alıversek, bu takdirde o tamâmen ümitsizliğe kapılır, olabildiğine nankör kesilir.

10. Ve lein ezaknahü na’mae ba’de darrae messethü le yekulenne zehebes seyyiatü annı innehu le ferihun fe hur

Fakat başına gelen bir darlık, dert ve sıkıntıdan sonra kendisine bir nimet tattırsak, hiç şüphesiz bu defa: “Bütün kötülükler, dertler, belâlar bir daha gelmemek üzere beni bırakıp gitti” der. Böylesi, dengesiz bir sevinç içinde tam bir şımarıktır, böbürlenip duran mağrurun tekidir.

11. İllellezıne saberu ve amilus salihat ülaike lehüm mağfiratüv ve ecrun kebır

Ancak her iki halde de sabredip Allah’ın râzı olacağı doğru, yerinde ve güzel ameller işleyenler böyle davranmazlar. Onlar için bağışlanma ve pek büyük bir mükâfat vardır.

12. Fe lealleke tarikum ba’da ma yuha ileyke ve daikum bihı sadruke ey yekulu lev la ünzile aleyhi kenzün ev cae meahu melek innema ente nezır vallahü ala külli şey’iv vekıl

İnanmayanların: “Ona bir hazine indirilmeli, yahut onunla beraber bir de bir melek gelmeli değil miydi?” demeleri yüzünden göğsün daralarak sana vahyedilen şeylerin bir kısmını onlara tebliğden geri duracak gibisin. Unutma ki sen ancak bir uyarıcısın. Her işi düzenleyen ve her hususta kendisine güvenilip dayanılacak olan ise Allah’tır.

13. Em yekulunefterah kul fe’tu bi aşri süverim mislihı müfterayativ ved’u menisteta’tüm min dunillahi in küntüm sadikıyn

Yoksa: “Kur’an’ı kendisi uydurup sonra da Allah’a mal ediyor” mu diyorlar. De ki: “Eğer iddianızda samimi iseniz, haydi onun benzeri uydurulmuş on sûre getirin de görelim. Hatta bunu yapmak için Allah’tan başka gücünüzün yettiği herkesi de yardıma çağırın!”

14. Fe illem yestecıbu leküm fa’lemu ennema ünzile bi ılmillahi ve el la ilahe illa hu fe hel entüm müslimun

Eğer size (bu konuda) cevap veremedilerse, bilin ki o (Kur’an) ancak Allah’ın ilmiyle indirilmiştir ve O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Artık müslüman oluyor musunuz?

15. Men kane yürıdül hayated dünya ve zıneteha nüveffi ileyhim a’malehüm fıha ve hüm fıha la yübhasun

Dünya hayatını, onun göz kamaştırıcı süsünü ve şatafatını arzulayanlara, bu gayeye yönelik yaptıkları çalışmaların karşılığını dünyada tastamam veririz. Onlar bu hayatta hiçbir haksızlığa uğratılmazlar.

16. Ülaikellezıne leyse lehüm fil ahırati illen nar ve habita ma saneu fıha ve batılüm ma kanu ya’m’lun

Fakat onlar öyle kimselerdir ki, kendileri için âhirette ateşten başka bir şey yoktur. Dünyada yaptıkları şeyler orada tamâmen boşa gidecektir. Çünkü, iyilik nâmına yaptıkları işler, inanç ve iyi niyetten yoksun olduğu için, hiçbir değer taşımamaktadır.

17. E fe men kane ala beyyinetim mir rabbihı ve yetluhü şahidüm minhü ve min kablihı kitabü musa imamev ve rahmeh ülaike yü’minune bih ve mey yekfür bihı minel ahzabi fen naru mev’ıdüh fe la tekü fı miryetim minhü innehül hakku mir rabbike ve lakinne ekseran nasi la yü’minun

Sadece dünya hayatını isteyen kimse, şu kişi gibi olabilir mi ki o, Rabbinden açık bir delil üzerinde bulunmaktadır; Allah tarafından bir şâhit Kur’an’ı kendisine okumaktadır; ondan önce de peygamberliğini tasdik edip müjdeleyen bir rehber ve bir rahmet olarak Mûsâ’nın kitabı vardır. İşte bu ikisi arasındaki farkı kavrayanlar, Kur’an’a iman ederler. Hangi zümreden her kim onu inkâr ederse, şunu bilsin ki, kendisine va‘dedilen nihâî sonuç ateştir. Öyleyse sen bu kitabın doğruluğundan en küçük bir şüphe içinde olma! Elbette o Rabbinden gelen gerçeğin ta kendisidir; ne var ki, insanların çoğu ona iman etmezler.

18. Ve men azlemü mimmeniftera alellahi keziba ülaike yu’radune ala rabbihim ve yekulül eşhadü haülaillezıne kezebu ala rabbihim e la la’netüllahi alez zalimın

Allah adına yalan uydurandan daha zâlim kim olabilir? Onlar Rablerinin huzuruna çıkarılacak; şâhitler de: “Rableri adına yalan söyleyenler işte bunlardı” diyecekler. Haberiniz olsun ki, Allah’ın lâneti zâlimlerin üzerine olacaktır.

19. Ellezıne yesuddune an sebılillahi ve yebğuneha ıveca ve hüm bil ahırati hüm kafirun

Onlar, insanları Allah yolundan alıkoymakta ve o yolun eğri tanınmasını ve istedikleri şekilde eğilip bükülebilmesini arzu etmektedirler. Onlar, âhireti inkâr edenlerin de ta kendileridir.

20. Ülaike lem yekunu mu’cizıne fil erdı ve ma kane lehüm min dunillahi min evliya’ yüdaafü lehümül azabv ma kanu yestetıy’unes sem’a ve ma kanu yübsırun

Onlar, yeryüzünde Allah’ın hüküm ve iradesini uygulamasına asla engel olamazlar. Allah’tan başka, kendilerini azaptan kurtarabilecek bir dostları da yoktur. Âhirette ise azapları katlanarak artacaktır. Çünkü onlar ne kendilerine okunan âyetleri işitiyorlardı, ne de o âyetlerin işaret ettiği gerçekleri basîret gözleriyle görebiliyorlardı.

21. Ülaikellezıne hasiru enfüsehüm ve dalle anhüm ma kanu yefterun

İşte kendilerini helâke sürükleyip ziyana uğratanlar bunlardır. İlâh diye uydurdukları şeyler de kendilerini yüzüstü bırakıp görünmez oluverdi!

22. La cerame ennehüm fil ahırati hümül ahserun

Hiç şüphesiz, âhirette en çok zarara uğrayacak olanlar da kesinlikle bunlardır.

23. İnnellezıne amenu ve amilus salihati ve ahbetu ila rabbihim ülaike ashabül cenneh hüm fıha halidun

İman edip sâlih amel işleyenler ve derin bir tevâzu ve huşûyla Rablerine gönülden boyun eğenlere gelince, onlar cennetin yârânı ve yoldaşlarıdırlar. Hem orada ebedî kalacaklardır.

24. Meselül ferıkayni kel a’ma vel esammi vel baıyri ves semiy’ hel yesteviyani mesela e fe la tezekkerun

Bu iki zümre insanın misâli, görmeyen ve duymayan biriyle gören ve duyan kişiye benzer. Hiç bunlar birbirine eşit olabilir mi? Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?

25. Ve le kad erselna nuhan ila kamihı innı leküm nezırum mübın

Yemin olsun ki biz, Nûh’u kavmine peygamber gönderdik de onlara şöyle dedi: “Şüphesiz ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım.”

26. El la ta’büdu illellah innı ehafü aleyküm azabe yevmin elım

“Allah’tan başkasına kulluk etmeyin. Doğrusu ben, sizin hakkınızda can yakıcı bir günün azabından korkuyorum.”

27. Fe kalel meleüllezıne keferu min kavmihı ma nerake illa beşeram mislena ve ma neraket tebeake ilellezıne hüm erazilüna bediyer ra’y ve ma nera leküm aleyna min fadlim bel nezunüküm kazibın

Buna karşılık kavminin ileri gelen inkârcıları şöyle dediler: “Biz senin de tıpkı bizim gibi bir insan olduğunu görüyoruz. Yine ilk bakışta, sana inanıp peşinden gelenlerin ancak bizim bayağı görüşlü ayak takımımızdan ibaret olduğunu görüyoruz. Sizin bizden üstün bir tarafınızı da görmüyoruz. Hatta sizin yalancı olduğunuzu düşünüyoruz.”

28. Kale ya kavmi eraeytüm in küntü ala beyyinetim mir rabbı ve atanı rahmetem min ındihı fe ummiyet aleyküm e nülzimükümuha ve entüm leha karihun

Nûh dedi ki: “Ey kavmim! Düşünün bir kere; ya ben Rab­bimden gelen açık bir delil üzere bulunuyorsam; ya O bana bizzat kendi katından husûsî bir rahmet vermiş de bu da sizin kör gözlerinize gizli kaldıysa? Ne yapalım, hiç hoşlanmadığınız halde şimdi biz o gerçeği size zorla mı kabul ettireceğiz?”

29. Ve ya kavmi la es’elüküm aleyhi mala in ecriye illa alellahi ve ma ene bi taridillezıne amenu innehüm mülaku rabbihim ve laninnı eraküm kavmen techelun

“Ey kavmim! Kaldı ki, ben tebliğime karşılık sizden herhangi bir mal da istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan Allah’tır. Sonra ben o iman edenleri yanımdan kovacak da değilim. Çünkü onlar elbette Rablerine kavuşacaklardır. Fakat bir gerçek var ki ben, sizin cehâlet içinde ve hep bilgisizce davranan bir gürûh olduğunuzu görüyorum.”

30. Ve ya kavmi mey yensurunı minellahi in taredtühüm e fela tezekkerun

“Ey kavmim! Eğer o mü’minleri yanımdan kovacak olursam Allah’a karşı kim bana yardım edebilir? Hiç düşünmüyor musunuz?”

31. Ve la ekulü leküm ındı hazinüllahi ve la a’lemül ğaybe ve la ekulü innı meleküv ve la ekulü lillezıne tezderı a’yünüküm ley yü’tiyehümüllahü hayra allahü a’lemü bima fı enfüsihim innı izel le minez zalimın

Size ben, “Allah’ın hazineleri yanımdadır”, demiyorum; gaybı da bilmem. “Ben bir meleğim” de demiyorum. Sizin hor gördüğünüz kimseler için, “Allah, onlara asla hiçbir hayır vermez” de diyemem. Allah, onların içlerindekini daha iyi bilir. Böyle bir şey söylersem, o zaman ben gerçekten zâlimlerden olurum.

32. Kalu ya nuhu kad cadeltena fe ekserte cidalena fe’tina bima teıdüna in künte mines sadikıyn

İnkârcılar şöyle çıkıştılar: “Ey Nûh! Bizimle mücâdele edip durdun; hatta bu mücâdelende de çok fazla ileri gittin. Eğer doğru söylüyorsan, haydi bizi tehdit edip durduğun şu azabı başımıza getir de görelim!”

33. Kale innema ye’tıküm bihillahü in şae ve ma entüm bi mu’cizın

Nûh şöyle cevap verdi: “Onu size, dilerse, ancak Allah getirir. Eğer getirecek olursa, siz de O’nun elinden asla kurtulamazsınız.”

34. Ve la yenfeuküm nushıy in eradtü en ensaha leküm in kanellahü yürıdü ey yuğviyeküm hüve rabbüküm ve ileyhi türceun

“Eğer taşkınlığınız yüzünden Allah sizi helâk etmeyi dilemişse, ben iyiliğinizi isteyip size ne kadar öğüt de versem, bunun size hiçbir faydası olmayacaktır. O sizin Rabbinizdir ve siz O’na dönmektesiniz.”

35. Em yekulunefterah kul inifteraytühu fe aleyye icramı ve ene birıüm mimma tücrimun

Yoksa, “Kur’an’ı Muhammed kendisi uyduruyor” mu diyorlar? De ki: “Eğer onu ben uyduruyorsam günahı banadır. Ancak ben, sizin işlemekte olduğunuz günahlardan da uzağım.”

36. Ve uhıye ila nuhın ennehu ley yü’mine min kavmike illa men kad amene fe la tebteis bima kanu yef’alun

Nûh’a şöyle vahyedildi: “Kavminden şu ana kadar iman etmiş olanlar dışında artık daha fazla inanan olmayacak. Şu halde, onların yapageldikleri kötülüklerden dolayı kederlenme!”

37. Vasneıl fülke bi a’yünina ve vahyina ve la tühatıbnı fillezıne zalemu innehüm muğrakun

“Bizim gözetimimiz altında ve vahyettiğimiz şekilde gemiyi yap. Sakın zulmedenler hakkında, onları kurtarmam için bana bir ricâda bulunma. Çünkü onlar mutlaka boğulacaklardır!”

38. Ve yasneul fülke ve küllema merra aleyhi meleüm min kavmihı sehıru minh kale in tesharu minna fe inna nesharu minküm kema tesharun

Nûh gemiyi yapıyor, kavminden ileri gelenler de yanına her uğradıkça onunla alay ediyorlardı. Nûh da şöyle karşılık veriyordu: “Madem bizimle alay ediyorsunuz, şunu unutmayın ki, bizimle alay ettiğiniz gibi bir gün gelecek biz de sizinle alay edeceğiz.”

39. Fe sevfe ta’lemune mey ye’tıhi azabüy yuhzıhi ve yehıllü aleyhi azabüm mükıym

“Artık dünyada rezil ve perişan edecek bir azaba kimin uğratılacağını, âhirette devamlı bir azabın da kimin başına geleceğini yakında görüp öğreneceksiniz!”

40. Hatta iza cae emruna ve farat tennuru kulnahmil fıha min küllin zevceynisneyni ve ehleke illa men sebeka aleyhil kavlü ve men amen ve ma amene meahu illa kalıl

Nihâyet emrimiz gelip geminin kazanı kaynamaya başlayınca Nûh’a dedik ki: “Her canlıdan erkekli-dişili birer çifti, haklarında suda boğulacağına karar verilenler dışında aileni ve iman edenleri gemiye bindir.” Zâten onunla beraber iman eden çok az kimse vardı.

41. Ve kalerkebu fıha bismillahi mecraha ve mürsaha inne rabbı le ğafurur rahıym

Nûh dedi ki: “Gemiye binin! Onun akıp gitmesi de durması da Allah’ın ismiyledir. Şüphesiz ki Rabbim çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.”

42. Ve hiye tecrı bihim fı mevcin kel cibali ve nada nuhunibnehu ve kane fı ma’ziliy ya büneyyerkem meana ve la teküm meal kafirın

Sular her tarafı kapladığında, gemi yolcularıyla birlikte dağlar gibi dalgalar arasında süzülmeye başladı. Nûh, geminin dışında bir kenarda bulunan oğluna: “Evlâdım, bizimle birlikte gemiye bin de kâfirlerle beraber olma!” diye seslendi.

43. Kale seavı ila cebeliy ya’sımünı minel ma’ kale la asımel yevme min emrillahi illa mer rahım ve hale beynehümel mevcü fe kane minel muğrakıyn

Fakat oğlu: “Ben şöyle büyük bir dağa sığınırım, o da beni sulardan korur” diye karşılık verdi. Nûh: “Bugün, merhamet edip korudukları dışında, hiçbir kimse bir başkasını Allah’ın helâk emrinden kurtaramaz” dedi. Birden aralarına dalga giriverdi de o âsi oğul boğulanlardan oldu.

44. Ve kıyle ya erdubleıy maeki ve ya semaü akliıy ve ğıdal maü ve kudıyel emru vestevet alel cudiyyi ve kıyle bu’del lil kavmiz zalimın

Nihâyet Allah’tan: “Ey yer suyunu yut! Ey gök suyunu tut” emri geldi. Sular çekildi, iş bitirildi, gemi Cûdî dağının üzerine oturdu ve “Kahrolsun o zâlimler topluluğu” denildi.

45. Ve nada nuhur rabbehu fe kale rabbi innebnı min ehlı ve inne va’dekel hakku ve ente ahkemül hakimın

Nûh Rabbine seslenip: “Rabbim! Şüphesiz ki oğlum benim ailemdendir. Senin va‘din de elbette gerçektir. Ve sen hüküm verenlerin en hayırlısısın!” dedi.

46. Kale ya nuhu innehu leyse min ehlik innehu amelün ğayru salihın fe la tes’elni ma leyse leke bihı ılm innı eızuke en ketune minel cahilın

Allah şöyle buyurdu: “Ey Nûh! O kesinlikle senin ailenden değildir. Çünkü onun bütün hayatı yanlış bir inanç ve amel üzere kuruluydu. O halde hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi sakın benden isteme. Şüphesiz ben, câhillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum.”

47. Kale rabbi innı euzü bike en es’eleke ma leyse lı bihı ılm ve illa tağfirlı ve terhamnı eküm minel hasirın

Nûh şöyle yalvardı: “Rabbim! Doğrusu ben, hakkında bilgim olmayan bir şeyi senden istemekten yine sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen elbette ziyana uğrayanlardan olurum.”

48. Kıyle ya nuhuhbıt bi selamim minna ve berakatin aleyke ve ala ümemim mimmem meak ve ümemün senümettiuhüm sümme yemessühüm minna azabün elım

Ona şöyle buyruldu: “Ey Nûh! Sana ve seninle beraber bulunanların neslinden gelecek mü’min ümmetlere vereceğimiz selâmet ve bereketlerle gemiden in. Onların neslinden öyle topluluklar da gelecek ki, biz onları dünyada bir müddet faydalandıracağız, sonra da tarafımızdan kendilerine çok acı bir azap dokunacaktır.”

49. Tilke min embail ğaybi nuhıyha ileyk ma künte ta’lemühü ente ve la kavmüke min kabli haza fasbirv innel akıbete lil müttekıyn

Rasûlüm! İşte bunlar sana vahyetmekte olduğumuz gayb haberlerindendir. Daha önce bunları ne sen biliyordun, ne de kavmin. O halde sabret; çünkü dünya ve âhirette hayırlı son takvâ sahiplerinindir.

50. Ve ila adin ehahüm huda kale ya kavmı’büdüllahe ma leküm min ilahin ğayruh in entüm illa müfterun

Âd kavmine de kardeşleri Hûd’u peygamber gönderdik. Onlara şöyle dedi: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin; sizin için O’ndan başka hiçbir tanrı yoktur. Siz ise Allah’tan başkasını tanrı sayarak O’na iftira edip duruyorsunuz.”

51. Ya kavmi la es’elüküm aleyhi ecra in ecriye illa alellezı fetaranı e fe la ta’kılun

“Ey kavmim! Tebliğime karşı sizden herhangi bir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak, beni bana has özelliklerle yoktan yaratana aittir. Hiç mi aklınızı çalıştırmıyorsunuz?”

52. Ve ya kavmistağfiru rabbeküm sümme tubu ileyhi yürsilis semae aleyküm midrarav ve yezidküm kuvveten ila kuvvetiküm ve la tetevellev mücrimın

“Ey kavmim! Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tevbe edin ki üzerinize bol bol yağmur göndersin ve kuvvetinize kuvvet katsın. Sakın siz, günah işlemekte ısrar ederek dâvetimden yüz çevirmeyin!”

53. Kalu ya hudü ma ci’tena bi beyyinetiv ve ma nahnü bi tarikı alihetina an kavlike ve ma nahnü leke bi mü’minın

Kavmi şöyle dedi: “Ey Hûd! Sen bize iddianı ispat edecek açık bir mûcize göstermedin. Biz de, sadece senin sözüne bakarak kalkıp tanrılarımızı terk edecek değiliz; sana inanacak da değiliz.”

54. İn nekulü illa’terake ba’du alilhetina bi su’ kale innı üşhidüllahe veşhedu ennı berıüm mimma tüşrikun

“Ancak şu kadarını söyleyelim ki, tanrılarımızdan biri seni fena halde çarpmış!” Hûd şöyle cevap verdi: “Allah şâhidimdir, siz de şâhit olun ki sizin Allah’a ortak koştuklarınızla hiçbir ilgim yoktur.”

55.Min dunihı fekıdunı cemıan sümme la tünzırun

“Allah’ı bırakıp da taptığınız o putlarla. Buna bir diyeceğiniz varsa, hepiniz elele verip bana istediğiniz tuzağı kurun ve yapabiliyorsanız bana hiç göz açtırmayın!”

56. İnnı tevekkeltü alellahi rabbı ve rabbiküm ma min dabbetin illa hüve ahızüm binasıyetiha inne rabbı ala sıratım müstekıym

“Şüphesiz ki ben benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah’a güvenip dayandım. Yeryüzünde hareket eden hiçbir canlı yoktur ki Allah, perçeminden tutmuş da onu mutlak hâkimiyet ve tasarrufu altında bulunduruyor olmasın. Muhakkak ki, her türlü hüküm ve tasarrufunda Rabbimin tuttuğu yol, dosdoğru ve mutlak âdil bir yoldur.”

57. Fe in tevellev fe kad eblağtüküm ma ürsiltü bihı ileyküm ve yestahlifü rabbı kavmen ğayraküm ve la tedurrunehu şey’a inne rabbı ala külli şey’in hafıyz

“Eğer yine de yüz çevirirseniz, ne diyeyim? Artık ben, size ulaştırmakla görevli olduğum emir ve yasakları bütünüyle tebliğ etmiş bulunuyorum. Rabbim isterse, sizden başka bir kavmi sizin yerinize getirir de O’na hiçbir zarar veremezsiniz. Şüphesiz ki Rabbim, her şeyi görüp gözetmekte ve bütün yapılanları kaydetmektedir.”

58. Ve lemma cae emruna necceyna hudev vellezıne amenu meahu bi rahmetim minna ve ncceynahüm min azabin ğalıyz

Nihâyet helâk emrimiz gelince Hûd’u ve beraberindeki mü’­minleri tarafımızdan bir rahmet ile kurtardık; onları çok şiddetli bir azaptan selâmete çıkardık.

59. Ve tilke adün cehadu bi ayati rabbihim ve asav rusülehu vettebeu emra külli cebbarin anıd

İşte şu Âd kavmi, Rablerinin âyetlerini bile bile inkâr ettiler, O’nun peygamberlerine âsi oldular ve hakka karşı çıkan her inatçı zorbanın emrine uydular.

60. Ve ütbiu fı hazihid dünya la’netev ve yevmel kıyameh e la inne aden keferu rabbehüm e la bu’del li adin kavmi hud

Onlar bu dünyada da, kıyâmet gününde de lânete uğradılar. Haberiniz olsun ki, Âd kavmi Rablerini tanımayıp inkâr yolunu tuttu. Neticede, Hûd’un kavmi Âd böyle yok olup gitti.

61. Ve ila semude ehahüm saliha kale ya kavmı’büdüllahe maleküm min ilahin ğayruh hüve enşeeküm minel erdı vesta’meraküm fıha festağfiruhü sümme tubu ileyh inne rabbı karıbüm mücıb

Semûd kavmine de kardeşleri Sâlih’i peygamber gönderdik. Onlara şöyle dedi: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin; sizin için O’ndan başka hiçbir tanrı yoktur. O, sizi topraktan yarattı ve sizin yeryüzünde ömür sürüp, orayı îmâr etmenizi istedi. O halde O’ndan bağışlanma dileyin; sonra O’na tevbe edin. Çünkü Rabbim kullarına çok yakındır; onların istek ve dualarına muhakkak cevap verir.”

62. Kalu ya salihu kad künte fına mercüvven kable haza etenhana en na’büde ma ya’büdü abaüna ve innena le fı şekkim mimma ted’una ileyhi mürıb

Şöyle dediler: “Ey Sâlih! Sen bundan önce aramızda kendisine umut bağladığımız biriydin. Şimdi ne oldu da bizi atalarımızın taptığı putlara tapmaktan vazgeçirmeye çalışıyorsun? Şunu bil ki biz, bizi inanmaya çağırdığın bu yeni din hususunda çok ciddi bir şüphe içindeyiz.”

63. Kale ya kavmi eraeytüm in küntü ala beyyinetim mir rabbı ve atanı minhü rahmetem fe mey yensurunı minellahi in asaytühu fe ma tesıdunenı ğayra tahsır

Sâlih şöyle cevap verdi: “Ey kavmim! Söyleyin bakalım, ya ben Rabbimden gelen açık bir delile dayanıyorsam ve O bana bizzat katından husûsî bir rahmet vermişse ne olacak? Eğer bu durumda O’na isyân edersem Allah’a karşı bana kim yardım edebilir? O takdirde sizin bana, zararımı artırmaktan başka bir faydanız olmaz ki!”

64. Ve ya kavmi hazihı nakatüllahi leküm ayeten fezeruha te’kül fı erdıllahi ve la temessuha bi suin fe ye’huzeküm azabün karıb

“Ey kavmim! İşte bu, sizin için bir mûcize olmak üzere Allah’ın gönderdiği dişi devedir. Onu kendi hâline bırakın, Allah’ın arzında yesin içsin. Sakın ha, ona bir kötülük yapmayın; yoksa çok geçmez, sizi bir azap yakalayıverir.”

65. Fe akaruha fe kale metetteu fı dariküm selasete eyyam zalike va’dün ğayru mekzub

Fakat azgın kavim daha fazla tahammül edemeyerek deveyi hunharca öldürdüler. Bunun üzerine Sâlih şöyle dedi: “Yurdunuzda üç gün daha eyleşip durun, sonra helâk edileceksiniz. İşte bu, yalan çıkması mümkün olmayan kesin bir tehdittir.”

66. Felemma cae emruna necceyna salihav vellezıne amenu meahu bi rahmetim minna ve min hızyi yevmiiz inne rabbeke hüvel kaviyyül azız

Nihâyet azâbımız gelince Sâlih’i ve beraberindeki mü’minleri tarafımızdan bir rahmet ile hem o azaptan kurtardık; hem de o günün rüsvalığından. Şüphesiz ki senin Rabbin, işte O, pek kuvvetlidir, kudreti her şeye gâlip gelendir.

67. Ve ehazellezıne zalemüs sayhatü fe asbehu fı diyarihim casimın

Zulmedenleri o korkunç çığlık yakalayıverdi de, hiçbir kurtuluş zaman ve imkânı bulamadan oldukları yerde yüzüstü yığılıp kaldılar.

68. Kel el lem yağnev fıha e la inne semude keferu rabbehüm e la bu’del li semud

Sanki bir zaman bolluk içinde orada hiç yaşamamışlardı. Haberiniz olsun ki, Semûd kavmi Rablerini tanımayıp inkâr yolunu tuttu. Neticede Semûd kavmi yok olup gitti.

69. Ve le kad cet rusülüna ibrahıme bil büşra kalu selama kale selamün fe ma lebise en cae bi ıclin hanız

Bir zaman da elçilerimiz, İbrâhim’e müjde ile geldiler, “Selâm olsun sana!” dediler. O da “Size de selâm olsun” diye mukabele etti ve zaman kaybetmeden gidip önlerine güzelce kızartılmış bir buzağı getirdi.

70. Felemma raa eydiyehüm la tesılu ileyhi nekirahüm ve evcese minhüm hıyfeh kalu la tehaf inna ürsilna ila kavmi lut

Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve onlardan dolayı içinde bir korku duydu. Dediler ki: “Korkma, çünkü biz Lût kavmine gönderildik.”

71. Vemraetühu kaimetün fe dahıket fe beşşernaha bi ishaka ve miv verai ishaka ya’kub

Bu sırada İbrâhim’in karısı ayakta durmuş, onları dinliyordu. Meleklerin sözünü duyunca güldü; biz de ona İshâk’ı, İshâk’ın ardından da torunu Yâkub’u müjdeledik.

72. Kalet ya veyleta e elidü ve ene acuzüv ve haza ba’li şeyha inne haza le şey’ün acıb

Bunun üzerine kadın hayretler içinde: “Vay başıma gelene! Ben ihtiyar bir kadın, şu kocam da ihtiyar bir adamken, bu hâlimle çocuk mu doğuracağım? Doğrusu bu, gerçekten şaşılacak bir şey!” dedi.

73. Kalu e ta’cebıne min emrillahi rahmetüllahi ve berakatühu aleykum ehlel beyv innehu hamıdüm mecıd

Melekler: “Sen Allah’ın işine mi şaşıyorsun?” dediler, sonra da: “Ey hâne halkı, Allah’ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun! Şüphesiz Allah, çok övülmeye lâyıktır, şan ve şerefi pek yücedir” diye dua ettiler.

74. Femma zehebe an ibrahımer rav’u ve caethül büşra yücadilüna fı kavmi lut

Nihâyet İbrâhim’den korku gidip müjdeyi de alınca, hemen Lût kavmi hakkında elçilerimizle tartışmaya başladı.

75. İnne ibrahıme le halımün evvahüm münıb

Gerçekten de İbrâhim olabildiğince yumuşak huylu ve sabırlı, çokça âh edip inleyen ve kendisini tamâmen Allah’a vermiş birisi idi.

76. Ya ibrahımü a’rıd an haza innehu kad cae emru rabbik ve innehüm atıhüm azabün ğayru merdud

Melekler ona şöyle dediler: “Ey İbrâhim! Sen bu tartışmadan vazgeç! Çünkü Rabbinin hükmü verilmiş ve hatta icrâya konmuş bulunuyor. Artık onların başına geri çevrilmez bir azap mutlaka gelecektir.”

77. Ve lemma caet rusülüna lutan sıe bihim ve daka bihim zer’av ve kale haza yevmün asıyb

Elçilerimiz Lût’a gelince, onlara sapık kavminin musallat olabileceğinden dolayı endişeye kapıldı, bu yüzden göğsü daraldı ve: “Bugün, gerçekten pek çetin bir gün olacak!” dedi.

78. Ve caehu kavmühu yühraune ileyhi ve min kablü kanu ya’melunes seyyiat kale ya kavmi haülai benatı hünne atheru leküm fettekullahe ve la tuhzuni fı dayfı e leyse minküm racülür raşıd

Daha önceden de o çirkin işleri yapmaya alışık olan kavmi koşarak, itişe kakışa Lût’un yanına geldiler. Lût onlara: “Ey kavmim! İşte şunlar benim kızlarım; sizin için en temiz olanı onlarla evlenmenizdir. Allah’tan korkun ve misafirlerime karşı beni rezil etmeyin. İçinizde aklı başında bir adam yok mu!” dedi.

79. Kalu le kad alimte ma lena fı benatike min hakk ve inneke le ta’lemü ma nurıd

Dediler ki: “Sen de gâyet iyi biliyorsun ki, bizim senin kızlarında gözümüz yok. Sen, aslında bizim ne istediğimizi de pekâlâ biliyorsun.”

80. Kale lev enne lı biküm kuvveten ev avı ila ruknin şedıd

Lût da: “Keşke size karşı koyabileceğim bir kuvvetim olsaydı yahut sağlam bir kaleye sığınabilseydim!” dedi.

81. Kalu ya lutu inna rusülü rabbike ley yesılu ileyke fe esri bi ehlike bi kıd’ım minel leyli ve la yeltefit minküm ehadün illemraetek innehu müsıybüha ma esabehüm inne mev’ıdehümüs subh e leyses bi karıb

Melekler ona şöyle dediler: “Ey Lût! Şüphesiz ki biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar senin kılına bile dokunamayacaklar. Gecenin bir vaktinde senden olanlarla beraber yola çık. İçinizden hiçbiriniz geri dönüp bakmasın. Ancak karın hâriç. Azgın topluma gelen azap onu da vuracaktır. Onlar için belirlenen azap zamanı, sabah vaktidir. Zâten sabah da yakın değil mi?”

82. Felemma cae emruna cealna aliyeha safileha ve emtarna aleyha hıcaratem min siccılim mendud

Nihâyet azab emrimiz gelince, günahlarla kirlenmiş o memleketin üstünü altına getirdik; üzerlerine de ateşte pişirilmiş taşları peş peşe yağdırdık.

83. Müsevvemeten ınde rabbik ve ma hiye minez zalimıne bi beıyd

O taşlar, Rabbin tarafından işaretlenmiş, her birinin kimi vuracağı belirlenmişti. Böyle bir taş yağmuru, her dönemde ve her yerdeki zâlimlerden uzak değildir.

84. Ve ila medyene ehahüm şüayba kale ya kavmı’büdüllahe maleküm min ilahin ğayruhv ve la tenkusul mikyale vel mızane innı eraküm bi hayriv ve innı ehafü aleyküm azabe yevmim mühıyt

Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı peygamber gönderdik. Onlara şöyle dedi: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin; sizin için O’ndan başka hiçbir tanrı yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik tutmayın. Ben sizin helâl yoldan kazanmadığınız bol nimetler içinde yaşadığınızı görüyorum. Böyle giderse, hepinizi azabıyla çepeçevre kuşatacak bir günün gelivermesinden sizin adınıza korkuyorum.”

85. Ve ya kavmi evfül mikyale vel mızane bil kıstı ve la tebhasün nase eşyaehüm ve la ta’sev fil erdı müfsidın

“Ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı büyük bir titizlik ve tam bir doğrulukla yerine getirin; kendilerine ait mallarda haklarını eksiltmek suretiyle insanlara zulmetmeyin ve bozguncular kesilerek yeryüzünde karışıklık çıkarmayın.”

86. Bekıyyetüllahi hayrul leküm in küntüm mü’minın ve ma ene aleyküm bi hafıyz

“Eğer mü’minseniz Allah’ın helâlinden kazandırdığı kârlar sizin için daha hayırlıdır. Bununla beraber ben sizin başınızda bir bekçi de değilim.”

87. Kalu ya şüaybü e salatüke te’müruke en netruke ma ya’büdü abaüna ev en nef’ale fı emvalina ma neşa’ inneke le entel halımür raşıd

Dediler ki: “Ey Şuayb! Atalarımızın tapageldiği putlarımızı bir yana bırakmamızı veya bizzat kendi mallarımızı dilediğimiz gibi kullanmaktan vazgeçmemizi sana namazın mı emrediyor? Bunu senden beklemezdik. Çünkü sen yumuşak huylu, vakur, aklı başında bir adamsın.”

88. Kale ya kavmi eraeytüm in küntü ala beyyinetim mir rabbı ve razekanı minhü rizkan hasena ve ma ürıdü en ühalifeküm ila ma enhaküm anh in ürıdü illel ıslaha mesteta’t ve ma tevfıkıy illa billah aleyhi tevekkeltü ve ileyhi ünıb

Şuayb onlara şunları söyledi: “Ey kavmim! Söyleyin bakalım, ben Rabbimden gelen apaçık bir delile dayanıyorsam ve O beni lutuf ve kerem hazinesinden güzel bir şekilde rızıklandırmışsa, O’na nasıl karşı gelebilirim? Ayrıca ben, «Yapmayın!” diye sizi sakındırdığım şeyleri yapmak suretiyle çelişkiye düşmek istemem. Tek gâyem, gücümün yettiği kadar yanlışlarınızı düzeltmektir. Bu hususta başarılı olup olmamam da tamâmen Allah’ın elindedir. Ben yalnız O’na dayanıp güvendim ve yalnızca O’na yöneliyorum.”

89. Ve ya kavmi la yecrimenneküm şikakıy ey yüsıybeküm mislü ma esabe kavme nuhın ev kavme hudin ev kavme salıh ve ma kavmü lutım minküm bi beıyd

“Ey kavmim! Bana olan düşmanlığınız sakın sizin Nûh kavminin veya Hûd kavminin yahut Sâlih’in kavminin başına gelen felâketlere benzer bir felâkete uğramanıza sebep olmasın! Zâten helâk edilen Lût kavmi de sizden pek uzak değildir.”

90. Vestağfiru rabbeküm sümme tubu ileyh inne rabbı rahıymüv vedud

“Rabbinizden günahlarınızı bağışlamasını isteyin, sonra da bütün kalbinizle O’na yönelin. Hiç şüphesiz Rabbim çok merhamet eden, çok seven ve sevilendir.”

91. Kalu ya şüaybü ma nefkahü kesıram mimma tekulü ve inna le nerake fına daıyfa ve lev la rahtuke le racemnake ve ma ente aleyna bi aziz

Onlar şöyle dediler: “Ey Şuayb! Söylediklerinin pek çoğunu anlamıyoruz ve gerçekten biz seni aramızda zayıf biri olarak görüyoruz. Eğer şu beş on kişilik akraba grubunun hatırı olmasaydı seni elbette taşa tutup linç ederdik. Hem senin bizim nazarımızda bir değerin de yoktur.”

92. Kale ya kami erahtıy eazzü aleyküm minellha vettehaztümuhü veaeküm zıhriyya inne rabbı bi ma ta’melune mühıyt

Şuayb şöyle karşılık verdi: “Ey kavmim! Benim beş on kişilik akraba grubum sizin yanınızda Allah’tan daha hatırlı, daha mı itibarlı ki, hiçbir değeri yokmuşçasına O’na sırt dönüyor ve O’nu hiç hesaba katmıyorsunuz? Şunu iyi bilin ki Rabbim, sizin bütün yaptıklarınızı kuşatmış; hepsini tam olarak bilmekte, görmekte ve işitmektedir.”

93. Ve ya kavmı’melu ala mekanetiküm innı amil sevfe ta’lemune mey ye’tıhi azabüy yuhzıhi ve men hüve kazib vertekıbu innı meaküm rakıyb

“Ey kavmim! Siz elinizden ne geliyorsa yapın, şüphesiz ben de vazîfemi yapacağım. Rezil rüsvâ edecek dehşetli bir azabın kimin tepesine ineceğini ve kimin yalancı olduğunu yakında bileceksiniz. Olacak olanı gözleyin bakalım; ben de sizinle beraber onu gözlemekteyim.”

94. Ve lemma cae emruna necceyna şüaybev vellezıne amenu meahu bi rahmetim minna ve ehazetillezıne zalemus sayhatü fe asbehu fı diyarihim casimın

Nihâyet helâk emrimiz gelince, Şuayb’ı ve beraberindeki mü’minleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. Zulmedenleri ise o korkunç ses yakaladı da, hiçbir kurtuluş zaman ve imkânı bulamadan oldukları yerde yüzüstü yığılıp kaldılar.

95. Keel lem yağnev fıha ela bu’del li medyene kema beıdet semud

Sanki bir zaman bolluk içinde orada hiç yaşamamışlardı. Haberiniz olsun ki, Semûd kavmi helâk olup gittiği gibi, Medyen halkı da öyle helâk olup gittiler.

96. Ve le kad erselna musa bi ayatina ve sültanim mübın

Elbette biz Mûsâ’yı da mûcizelerimizle ve apaçık bir delille gönderdik;

97. İla fir’avne ve meleihı fettebeu emra fir’avn ve ma emru fir’avne bi raşıd

Firavun’a ve onun önde gelen yakın çevresine. Fakat onlar Firavun’un idaresine uydular. Oysa Firavun’un idaresi hiç de âdil, doğru ve hakka dayalı değildi.

98. Yakdümü kavmehu yevmel kıyameti fe evradehümün nar ve bi’sel virdül mevrud

O, kıyâmet günü kavminin önüne düşecek ve hayvanların suya götürüldüğü gibi onları ateşe götürecektir. Gerçekten ne kötü bir yerdir varılan o ateş!

99. Ve ütbiu fı hazihı la’netev ve yevmel kıyameh bi’ser rifdül merfud

Onlar dünyada da, kıyâmet günü de rahmetten uzaklaştırılıp lânete uğradılar. Ne kötü bir bahşiş, ne kötü bir ikramdır bu lânet!

100. Zalike min embail kur nekussuhu aleyke minha kaimüv ve hasıyd

Rasûlüm! İşte sana anlattığımız bu şeyler, o helâk olmuş memleketlerin ibret dolu bir kısım haberleridir. Onlardan kiminin izleri hâlâ ayakta dururken, kimisi de biçilmiş ekin gibi yok olup gitmiştir.

101. Ve ma zalemnahüm ve lakin zalemu enfüsehüm fe ma ağnet anhüm alihetühümülteı yed’une min dunillahi min şey’il lemma cae meru rabbik ve ma zaduhüm ğayra tetbıb

Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendi kendilerine zulmettiler. Rabbinin azab emri geldiğinde, Allah’ı bırakıp da yalvardıkları tanrıları onlara hiçbir fayda sağlamadı. Faydaları dokunmak şöyle dursun, zararlarını artırmaktan başka bir şeye yaramadı.

102. Ve kezalike ahzü rabbike iza ehazel kura ve hiye zalimeh inne ahzehu elimün şedıd

Rabbin, halkı zâlim memleketleri yakalayıp cezalandırdığı zaman işte böyle cezalandırır. O’nun cezası, gerçekten çok acı verici ve pek şiddetlidir.

103. İnne fı zalike le ayetel li men hafe azabel ahırah zalike yevmim meşhud

Bütün bu olup bitenlerde âhiret azabından korkanlar için elbette bir ders, bir ibret vardır. Kıyâmet günü, bütün insanların bir araya toplanacağı bir gündür. O gün, herkes tarafından görülecek ve her şeye şâhitlik yapılacak bir gündür.

104. Ve ma nüehhıruhu illa li ecelim ma’dud

Biz o günü sadece belli bir süreye kadar erteliyoruz.

105. Yevme ye’ti la tekellemü nefsün illa bi iznih fe minhüm şekıyyüv ve seıyd

O gün gelince, Allah’ın izni olmadan hiç kimse konuşamaz. Onlardan kimileri bedbaht olacak, kimileri bahtiyâr.

106. Fe emmellezıne şeku fe fin nari lehüm fıha zefıruv ve şehiyk

Bedbaht olanlar ateştedirler. O ateş kabarıp indikçe, onlar da her nefes alıp verişte hırıltılar, feryatlar ve hıçkırıklar içinde âdeta boğulurlar.

107. Halidıne fıha madametis semavatü vel erdu illa ma şae rabbük inne rabbeke fe’alül lima yürıd

Âhiret âlemindeki gökler ve yer ayakta durdukça onlar da ebediyen o ateşin içinde kalacaklardır. Ancak Rabbinin dilemesi hâriç. Çünkü Rabbin ne dilerse onu eksiksiz yapar.

108. Ve emmellezıne süıdu fe fil cenneti halidıne fıha madametis semavatü vel erdu illa ma şae rabbük ataen ğayra meczuz

Bahtiyâr olanlar ise cennettedirler. Âhiret âlemindeki gökler ve yer ayakta durdukça onlar da orada ebediyen kalacaklardır. Ancak Rabbinin dilemesi hâriç. Bu mükâfat, ardı arkası kesilmeyip devam edecek ilâhî bir lutuftur.

109. Fe la tekü fı miryetim mimma ya’büdü haüla’ ma ya’büdune illa kema ya’büdü abaühüm min kabl ve inna le müveffuhüm nesıybehüm ğayra menkus

Rasûlüm! Müşriklerin taptıklarının boş şeyler olduğu ve kendilerini korkunç bir âkibete sürükleyeceği konusunda asla şüphen olmasın. Daha önce ataları neye nasıl tapıyor idiyse, onlar da aynı şeylere aynı şekilde tapmaktadırlar. Biz onların hak ettiklerini elbette kendilerine eksiksiz ödeyeceğiz.

110. Ve le kad ateyna musel kitabe fahtülife fıh ve lev la kelimetün sebekat mir rabbike le kudiye beynehüm ve innehüm le fı şekkim minhü mürıb

Andolsun ki biz Mûsâ’ya kitabı verdik; fakat onun hakkında da anlaşmazlığa düşüldü. Eğer Rabbin tarafından azabın ertelenmesine dair önce verilmiş bir karar olmasaydı, elbette aralarında hüküm çoktan verilmiş ve iş bitirilmiş olurdu. Gerçekten onlar, Kur’an’dan yana ciddi bir şüphe ve tereddüt içindedirler.

111. Ve inne külül lemma leyüveffiyennehüm rabbüke a’malehüm innehu bima ya’melune habır

Hiç şüphesiz Rabbin, yaptıkları her işin karşılığını onlara tam olarak verecektir. Çünkü O, onların neler yaptığını gâyet iyi bilmektedir.

112. Festekım kema ümirte ve men tabe meake ve la tatğav innehu bi ma ta’melune besıyr

Öyleyse sana emredildiği gibi dosdoğru ol. Daha önce gittikleri yanlış yolları bırakarak Allah’a yönelen ve senin maiyetine girenler de dosdoğru olsunlar! İstikâmeti terk edip doğru yoldan dışa taşmayın. Hiç şüphesiz Allah, ne yapıyorsanız hepsini hakkıyla görmektedir.

113. Ve la terkenu ilellezıne zalemu fe temessekümün naru ve maleküm min dunillahi min evliyae sümme la tünsarun

Sakın zâlimlere meyletmeyin; yoksa onları saracak ateş size de dokunur. Aslında sizin Allah’tan başka hiçbir dostunuz, yardımcınız ve sizi sahiplenecek hiçbir güç yoktur. Öyleyse O’ndan başka bir dost aramayın; aksi halde O’nun yardımından da mahrum kalırsınız.

114. Ve ekımıs salate tarafeyin nehari ve zülefem minel leylv innel hasenati yüzhibnes seyyiat zalike zikra liz zakirın

Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın saatlerinde namazı dosdoğru kıl. Şüphesiz ki iyilikler kötülükleri giderir. Bu buyruklar, ibret ve öğüt almasını bilenlere bir hatırlatmadır.

115. Vasbir fe innellahe la yüdıy’u ecral muhsinın

Sabret; çünkü Allah iyi davranan ve işini güzel yapanların ecrini zâyi etmez.

116. Fe lev la kane minel kuruni min kabliküm ülu bekıyyetiy yenhevne anil fesadi fil erdı illa kalılem mimmen enceyna minhüm vettebeallezıne zalemu ma ütrifu fıhi ve kanu mücrimın

Ne olurdu, sizden önce helâk edilen nesiller içinde iman, sâlih amel ve güzel ahlâk gibi faziletler sahibi ve Allah yanında kalıcılığı olan değerleri gâye edinmiş bazı insanlar bulunsaydı da, yeryüzünde bozgunculuk çıkmaması için çalışsalardı! Ne yazık ki, onların içinde bu vazîfelerini gereği gibi yaptıkları için kurtardığımız pek az kimse oldu. Zâlimlere gelince, onlar sadece içine dalıp gittikleri dünyevî zevk u safânın peşine düşüp şımardılar ve hep günah işlemekle meşgul oldular.

117. Ve ma kane rubbüke li yühlikel kura bi zulmiv ve ehlüha muslihun

Yoksa senin Rabbin, halkı hem kendi nefislerini hem de toplumu ıslahla meşgul bulunan ve hakka hukuka riâyet eden memleketleri haksız yere helâk etmez.

118. Ve lev şae rabbüke le cealen nase ümmetev vahıdetev ve la yezalune muhtelifın

Eğer Rabbin dileseydi bütün insanları İslâm üzere tek bir ümmet yapardı. Fakat onlar, kendilerine irade hürriyeti verildiği için haktan ayrılıp farklı farklı yollara gitmekten hiçbir zaman kurtulamazlar.

119. İlla mer rahıme rabbük ve li zalike halekahüm ve temmet kelimetü rabbike le emleenne cehenneme minel cinneti ve nasi ecmeıyn

Ancak Rabbinin merhamet ettikleri haktan ayrılmaz ve anlaşmazlığa düşmezler. Zâten Allah onları asıl bunun için yaratmıştır. Böylece Rabbinin: “Cehennemi mutlaka cinler ve insanlarla dolduracağım” sözü yerine gelmiş olacaktır.

120. Ve küllen nekussu aleyke mir embair rusüli ma nüsebbitü bihı füadek e caeke fı hazihil hakku ve emv’ızatü ve zikra lil mü’minın

Peygamberlerin mühim haberlerinden kalbini kuvvetlendireceğimiz kıssaların hepsini sana anlatıyoruz. İnen bu âyetlerde sana doğru bilgiler, mü’minler için de bir öğüt ve bir hatırlatma gelmiştir.

121. Ve kul lillezıne la yü’minuna’melu ala mekanetiküm inna amilun

O halde, iman etmeyenlere şöyle de: “Elinizden ne geliyorsa yapın. Elbette biz de vazîfemizi yapacağız.”

122. Ventezıru inna müntezırun

“Olacak olanları bekleyin bakalım; biz de onu bekliyoruz.”

123. Ve lillahi ğaybüs semavati vel erdı ve ileyhi yürceul emru küllühu fa’büdhü ve tevekkel aleyh ve ma rabbüke bi ğafilin amma ta’melun

Gökler ve yer neyi barındırıyor, gelecek adına ne saklıyorsa hepsini bilen ve hâkimiyeti altında tutan ancak Allah’tır. Bütün işler neticede O’na varır ve O neye hükmederse o olur. Öyleyse yalnız O’na kulluk et ve yalnız O’na güvenip dayan. Unutma ki Rabbin, işleyip durduklarınızdan asla habersiz değildir.

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Kur’an-ı Kerim: Tevbe Suresi Meali

HIZLI YORUM YAP