İmsak Vakti a 02:00
Mersin HAFİF YAĞMUR 25°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

Kur’an-ı Kerim: Mâide Suresi Meali

Mâide sûresi 120 âyettir. Medine’de inmiştir. Sûre ismini, içinde “yemekli sofra” mânasındaki اَلْمَائِدَةُ (mâide) kelimesinin geçtiği 112. ayetten almaktadır. Esasında bu sûre İslâm nimetinin ikram edildiği ilâhî bir sofradır. Ayrıca bu sûreye, birinci âyetinde akidlerin yerine getirilmesi emredildiği için “Ukûd”, okuyanları azap meleklerinin elinden kurtaracağı için اَلْمُنْقِذَةُ (Münkıze), ve dinî hükümler çeşitli âyetlere serpiştirildiği için اَلْمُبَعْثِرَةُ (Muba‘sire) adları da verilmiştir. Bu sûre Hudeybiye anlaşmasından sonra, Hicret’in 6. senesinde veya 7. senesinin başlarında vahyolunmuştur. Mushaf tertîbine göre 5, nüzûl sırasına göre 110. sûredir.

Sûrede özetle şu mevzular ele alınmaktadır: Müslümanların dinî, içtimaî, iktisadî ve siyasî hayatlarını tanzim eden düzenlemelere yer verilir. Bu bağlamda akitlerin yerine getirilmesi, Allah’ın hacla ve bunun dışındaki hususlarla ilgili koymuş olduğu dinî nişânelere saygı duyulması, Kâbe’ye gelen hacılara karşı girişilecek her türlü müdahalenin yasaklanması sözkonusu edilir. Haram ve helâl olan yiyeceklerle alakalı kesin hükümler konur. Bu hususta İslâm’dan önce mevcut olan yanlış telakki ve uygulamalar kaldırılır. Ehl-i kitabın kestiklerini yeme ve iffetli hür kadınlarıyla evlenme izni verilir. Abdest, gusül ve teyemmümle ilgili hükümler; isyan, toplumun huzurunu bozma, hırsızlık ve kısası gerektiren hususlarla ilgili cezalar bildirilir. İçki içmek, kumar oynamak, putlara tapmak, fal oklarıyla iş yapmak tamamen yasaklanır. Yemin kefareti açıklanır ve şâhitlikle alakalı yeni hükümlere yer verilir.

Hâkim duruma geçen müslümanlar, iktidarın kendilerini bozması tehlikesine karşı ikaz edilip, adâlete bağlı kalmaları, kendilerinden önce geçen kitap ehlinin hatalarına düşmemeleri, onları dost ve sırdaş edinmemeleri konusunda tekrar tekrar uyarılır. Bunu başarabilmek için de Allah ve Rasûlü’nün öğrettiklerini, emir ve yasaklarını titizlikle gözetmeleri emredilir. Yahudiler, ısrarla sürdürdükleri yanlış tavırlarına karşı ikaz edilir ve sırat-ı müstakim olan İslâm yoluna tabi olmaya çağrılır. Hz. Âdem’in iki oğlunun kıssası bağlamında Hz. Peygamber Efendimiz ve ashâbı hakkında öldürme planlarından vazgeçilmesi ve Allah katında insanın hayatının ehemmiyeti hususuna özel bir vurgu yapılır. Aynı şekilde Hıristiyanların da içine düştükleri yanlış inançlar açıkça belirtilerek, onlara da Allah Resûlü (s.a.s.)’in rehberliğini kabul etmeleri konusunda uyarıda bulunulur. İşin ciddiyetini göstermek üzere de kıyamet gününde peygamberlerin bile zor anlar yaşayacağı ilâhî hesaptan bir tablo arzedilir. Netice olarak bütün insanlar göklerin, yerin ve her şeyin sahibi olan Allah’a kulluğa davet edilir.

1. Ya eyyühellezıne amenu evfu bil ukud ühıllet leküm behımetül en’ami illa ma yütla aleyküm ğayra mühıllis saydi ve entüm hurum innellahe yahkümü ma yürıd:

Ey iman edenler! Yaptığınız anlaşmaları tam olarak yerine getirin. Harâm olduğu size bildirilen ve bildirilecek olanların dışındaki hayvanların eti size helâl kılındı. Ancak ihramlı iken avlanmanız helâl değildir. Şüphesiz Allah, dilediği hükmü verir.

2. Ya eyyühellezıne amenu la tühıllu şeairallahi ve leş şehral harame ve lel hedye ve lel kalaide ve la ammınel beytel harame yebteğune fadlem mir rabbihim ve rıdvana ve iza haleltüm fastadu ve la yecrimenneküm şeneanü kavmin en sadduküm anil mescidil harami en ta’tedu ve teavenu alel birri vet takva ve la teavenu alel ismi vel udvani vettekullah innellahe şedıdül ıkab:

Ey iman edenler! Allah’ın dîninin alâmetlerine, haram aylara, Kâbe’ye hediye edilen kurbanlık hayvanlar ile onların boyunlarına takılan gerdanlıklara, Rablerinin lutuf ve rızâsını isteyerek Beyt-i Harâm’a gelenlere sakın saygısızlık etmeyin. İhramdan çıktığınız zaman isterseniz avlanabilirsiniz. Mescid-i Harâm’ı ziyaretinizi engellediler diye bir topluluğa duyduğunuz öfke, sakın sizi onlara karşı saldırganlık yapmaya sevk etmesin. İyilik ve takvâda birbirinizle yardımlaşın; günah ve düşmanlıkta ise yardımlaşmayın. Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ın cezası çok şiddetlidir.

3. Hurrimet aleykümül meytetü ved demü ve lahmül hınzıri ve ma ühille li ğayrillahi bihı vel münhanikatü vel mevkuzetü vel müteraddiyetü ven netıyhatü ve ma ekeles sebüu illa ma zekkeytüm ve ma zübiha alen nüsubi ve en testaksimu bil ezlam zaliküm fisk elyevme yeissellezıne keferu min dıniküm fe la tahşevhüm vahşevn elyevme ekmeltü leküm dıneküm ve etmentü aleyküm nı’metı ve radıytü lekümül islame dına fe menidturra fı mahmesatin ğayra mütecanifil li ismin fe innellahe ğafurur rahıym:

Size şunlar haram kılındı: Kendiliğinden ölen murdar hayvan, kan, domuz eti, Allah’tan başkasının adına kesilen hayvanlar, henüz canı çıkmadan yetişip şartına uygun tarzda kestikleriniz dışında boğularak, bir şey vurularak, yukarıdan yuvarlanarak, boynuzlanarak yahut yırtıcı bir hayvan tarafından parçalanarak ölen hayvanlar, putlara ait sunaklarda kesilen hayvanlar ve zar atarak, kumar oynayarak elde edilen etler, yiyecekler. Bunları yemek, Allah’ın yolundan çıkmaktır. Bugün artık kâfirler dîninizi söndürmekten ve sizi dinden döndürmekten ümitlerini kesmiş durumdadırlar. O halde onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün sizin dîninizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim. Ancak kim açlıktan bunalıp çaresiz kalırsa, günaha meyletmeksizin haram olan bu etlerden yiyebilir. Çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.

4. Yes’eluneke maza ühılle lehüm kul ühılle lekümüt tayyibatü ve ma alemtüm minel cevarihı mükellibıne tüallimunehünne mimma allemekümüllah fe külu mimma emsekne aleyküm vezkürüsmellahi aleyhi vettekullah innellahe serıul hısab:

Ey Muhammed! Sana, kendilerine nelerin helâl kılındığını soruyorlar. De ki: “Size temiz ve hoş olan şeyler, bir de Allah’ın size verdiği yeteneklerle eğitip alıştırdığınız avcı hayvanların tuttuğu (avlar) helâl kılındı. Onların sizin için tuttuklarından yiyin. Onu (av için) salarken üzerine Allah’ın adını anın (besmele çekin). Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.

5. Elyevme ühılle lekümüt tayyibat ve taamüllezıne utül kitabe hıllül leküm ve taamüküm hıllül lehüm vel muhsanatü minel mü’minati vel muhsanatü minellezıne utül kitabe min kabliküm iza ateytümuhünne ücurahünne muhsınıne ğayra müsafihıyne ve la müttehızı ahdan ve mey yekfür bil ımani fe kad habita amelühu ve hüve fil ahırati minel hasirın:

Bugün size temiz ve iyi şeyler helâl kılınmıştır. Kendilerine kitap verilenlerin (yahudi, Hristiyan vb. nin) yiyeceği size helâldir, sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir. Mümin kadınlardan iffetli olanlar ile daha önce kendilerine kitap verilenlerden iffetli kadınlar da, mehirlerini vermeniz şartıyla, namuslu olmak, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere size helâldir. Kim (İslâmî hükümlere) inanmayı kabul etmezse onun ameli boşa gitmiştir. O, ahirette de ziyana uğrayanlardandır.

6. Ya eyyühellezıne amenu iza kuntüm iles salati fağsilu vücuheküm ve eydiyeküm ilel merafikı vemsehu bi ruusiküm ve ercüleküm ilel ka’beyn ve in küntüm cünüben fettahheru ve in küntüm merda ev ala seferin ev cae ehadüm minküm minel ğaitı ev lamestümün nisae fe lem tecidu maen fe teyemmemu saıydan tayyiben femsehu bi vücuhiküm ve eydıküm minh ma yürıdüllahü li yec’ale aleyküm min haraciv ve lakiy yürıdü li yütahhiraküm ve li yütimme nı’metehu aleyküm lealleküm teşkürun:

Ey iman edenler! Namaza kalktığınızda yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi ve kollarınızı yıkayın, başınıza meshedin ve topuklara kadar da ayaklarınızı yıkayın! Eğer cünüp iseniz güzelce yıkanıp temizlenin. Şayet hasta veya yolcu olursanız yahut biriniz tuvaletten gelirse ya da eşlerinizle cinsî münâsebette bulunur da, abdest veya gusül almanız gereken böyle durumlarda su bulamazsanız, o zaman temiz toprağa ellerinizi sürüp onunla yüzlerinizi ve dirseklere kadar kollarınızı meshedin. Bu tür emirlerle Allah size güçlük çıkarmak istemez; bilakis şükredesiniz diye sizi tertemiz kılmak ve size olan nimetini tamamlamak ister.

7. Vezküru nı’metellahi aleyküm ve mısakahüllezı vasekaküm bihı iz kultüm semı’na ve eta’na vettekullah innellahe alımün bi zatis sudur:

Allah’ın üzerinizdeki nimetini ve “işittik, itaat ettik” dediğinizde ona verdiğiniz ve sizi kendisiyle bağladığı sağlam sözü hatırlayın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir.

8. Ya eyyühellezıne amenu kunu kavvamıne lillahi şühedae bil kıstı ve la yecrimenneküm şeneanü kavmin ala ella ta’dilu ı’dilu hüve akrabü lit takva vettekullah innellahe habırum bi ma ta’melun:

Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.

9. Veadellahüllezıne amenu ve amilus salihati lehüm mağfiratüv ve ecrun azıym:

Allah, iman edip sâlih ameller işleyenlere, günahlarını bağışlayacağını ve onlara pek büyük bir mükâfat vereceğini va‘detmiştir.

10. Vellezıne keferu ve kezzebu bi ayatina ülaike ashabül cehıym:

İnkâra saplanıp âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar o kızgın, alevli ateşin yoldaşlarıdırlar.

11. Ya eyyühellezıne amenüzküru nı’metellahi aleyküm iz hemme kavmün ey yebsütu ileyküm eydiyehüm fe keffe eydiyehüm ankü vettekullah ve alellahi fel yetevekkelil mü’minun:

Ey iman edenler! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın: Hani bir topluluk kötülük yapmak üzere size ellerini uzatmaya yeltenmişti de, Allah onların ellerini sizden geri çekmişti. Öyleyse Allah’a karşı gelmekten sakının! Mü’minler de yalnızca Allah’a güvenip dayansınlar.

12. Ve le kad ehazellahü mısaka benı israıl ve beasna minhümüsney üşera nekıyba ve kalellahü innı meaküm lein ekamtümüs salate ve ateytümüz zekate ve amentüm bi rusülı ve azzertümuhüm ve akradtümüllahe kardan hasenel le ükeffiranne anküm seyyiatiküm ve le üdhılenneküm cennatin tecrı min tahtihel enhar fe men kefera ba’de zalike minkümfe kad dalle sevaes sebıl:

Allah İsrâiloğulları’ndan kesin ve bağlayıcı bir söz almıştı. Biz onlardan, her bir kabileye bir kişi olmak üzere on iki temsilci tâyin etmiştik. Allah şöyle buyurmuştu: “Ben elbette sizinle beraberim. Şayet namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, peygamberlerime inanır, onları bütün gücünüzle destekler ve Allah rızâsı için güzel bir borç verirseniz ben de mutlaka sizin günahlarınızı bağışlar ve sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere yerleştiririm. Artık bundan sonra hanginiz inkâra saplanırsa, dümdüz yolun ortasında kesinlikle sapıtmış olur.”

13. Fe bima nakdıhim mısakahüm leannahüm ve cealna kulubehüm kasiyeh yüharrifunel kelime ammevadııhı ve nesu hazzam mimma zükkiru bih ve la tezalü tettaliu ala hainetim minhüm illa kalılem minhüm fa’fü anhüm vasfah innellahe yühıbbül muhsinın:

İşte, verdikleri sözlerini bozmaları sebebiyledir ki onları lânetledik, kalplerini de kaskatı kıldık. Kelimeleri yerlerinden kaydırarak (tahrif edip) değiştiriyorlar. Akıllarından çıkarmamaları istenen şeylerden önemli bir kısmını da unuttular. (Ey Muhammed!) İçlerinden pek azı hariç, onların daima bir hainliğini görüyorsun. Yine de sen onları affet ve aldırış etme. Çünkü Allah, iyilik yapanları sever.

14. Ve minellezıne kalu inna nesara ehazna mısakahüm fe nesu hazzam mimma zükkiru bihı fe ağrayna beynehümül adavete vel bağdae ila yevmil kıyameh ve sevfe yünebbiühümüllahü bi ma kanu yasneun:

“Biz Hristiyanız” diyenlerden de kesin ve bağlayıcı söz almıştık; fakat onlar da kendilerine bildirilen ilâhî hükümlerin büyük bir kısmını unuttular. Bu yüzden aralarına kıyâmet gününe kadar sürecek düşmanlık ve kin saldık. Allah, onlara bütün yaptıklarını bir bir haber verecektir.

15. Ya ehlel kitabi kad caeküm rasulüna yübeyyinü leküm kesıram mimma küntüm tuhfune minel kitabi ve ya’fu an kesır kad caeküm minellahi nuruv ve kitabüm mübın:

Ey Ehl-i kitap! Tevrat ve İncil’de olup da gizlediğiniz pek çok şeyi size açıklayan, pek çoğunu da yüzünüze vurmayan Peygamberimiz geldi. Gerçekten size Allah’tan bir nûr ve gerçeği açıkça gösteren bir kitap geldi.

16. Yehdı bilillahü menittebea rıdvanehu sübüles selami ve yuhricühüm minez zulümati ilen nuri bi iznihı ve yehdıhim ila sıratım müstekıym:

Allah, o nûr ve kitap vasıtasıyla rızâsını arayanları ebedî huzur ve kurtuluş yollarına iletir; onları sadece kendi izniyle küfür ve günah karanlıklarından iman aydınlığına çıkarır ve onları dosdoğru yola ulaştırır.

17. Le kad keferallezıne kalu innellahe hüvel mesıhunü meryem kul fe mey yemlikü minellahi şey’en in erade ey yühlikel misıhabne meryeme ve ümmehu ve men fil erdı cemıa ve lillahi mülküs semavati vel erdı ve ma beynehüma yahlüku ma yeşa’ vallahü ala külli şey’in kadır:

“Allah, Meryem oğlu Mesîh’tir” diyenler kesinlikle kâfir olmuşlardır. Onlara şöyle de: “Şayet Allah Meryem oğlu Mesîh’i, annesini ve yeryüzünde bulunan herkesi helâk etmek istese, O’na kim engel olabilir?” Göklerin, yerin ve aralarında bulunan her şeyin mülkiyeti ve hâkimiyeti Allah’ındır. O, dilediğini yaratır. Çünkü Allah’ın her şeye gücü yeter.

18. Ve kaleltil yehudü ven nesara nahnü ebnaüllahi ve ehıbbaüh kul fe lime yüazzibüküm bi zünubiküm bel entüm beşerum mimmen halak yağfiru li mey yeşaü ve yüazzibü mey yeşa’ ve lillahi mülküs semavati vel erdı ve ma beynehüma ve ileyhil mesıyr:

Yahudiler ve Hristiyanlar: “Biz Allah’ın oğulları ve sevgilileriyiz” dediler. De ki: “Öyleyse Allah sizi niçin günahlarınız yüzünden cezalandırıp duruyor? Doğrusu siz de O’nun yarattığı sıradan insanlarsınız.” O, dilediğini bağışlar, dilediğine de azab eder. Göklerin, yerin ve aralarında bulunan her şeyin mülkiyeti ve hâkimiyeti Allah’ındır. Sonunda dönüş de ancak O’nadır.

19. Ya ehlel kitabi kad caeküm rasulüna yübeyyinü leküm ala fetratim miner rusüli en tekulu ma caena mim beşıriv ve la nezırin fe kad caeküm beşıruv venezır vallahü ala külli şey’in kadır:

Ey Ehl-i kitap! Peygamberlerin arasının kesildiği bir zamanda, ileride: “Bize ne bir müjdeci geldi, de bir uyarıcı” demeyesiniz diye size dinî gerçekleri açıklayan elçimiz gelmiş bulunuyor. Gerçekten size hem müjdeleyen hem de uyaran bir peygamber gelmiştir. Allah, her şeye gücü yetendir.

20. Ve iz kale musa li kavmihı ya kavmizküru nı’metellahi aleyküm iz ceale fıküm embiyae ve cealleküm mülukev ve ataküm ma lem yü’ti ehadem minel alemın:

Bir zamanlar Mûsâ kavmine şöyle demişti: “Ey kavmim! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın: O, içinizden peygamberler gönderdi; sizi hükümdarlar yapıp daha önce köle iken hür insanlar hâline getirdi. Dünyada hiç kimseye vermediği şeyleri size verdi.”

21. Ya kavmidhulül erdal mükaddesetelletı ketebellahü leküm ve la terteddu ala edbariküm fe tenkalibu hasirın:

“Ey kavmim! Haydi, Allah’ın sizin için takdir ve girmenizi emir buyurduğu şu mukaddes ülkeye girin ve sakın düşmandan korkarak gerisin geriye dönüp kaçmayın. Yoksa kaybedenlerden olursunuz.”

22. Kalu ya musa inne fıha kavmen cebbarıne ve inna len nedhuleha hatta yahrucu minha fe iy yahrucu minha fe inna dahılun:

Onlar şöyle cevap verdiler: “Ey Mûsâ! Orada çok güçlü ve zorba bir topluluk var. Onlar oradan çıkmadıkça biz oraya asla girmeyiz. Eğer oradan çıkarlarsa o zaman biz de gireriz.”

23. Kale racülani minellezıne yehafune en’amellahü aleyhimedhulu aleyhimül bab fe iza dehaltümuhü fe inneküm ğalibune ve alellahi fe tevekkelu in küntüm mü’minın:

Allah’ın buyruklarına karşı gelmekten korkan ve O’nun iman, sadakat, yakîn gibi nimetlerine eren iki yiğit ortaya atılıp şöyle dedi: “Şehrin kapısını zaptedip, üzerlerine saldırın. Bir kere oraya girmeyi başardığınız zaman, mutlaka siz gâlip geleceksiniz. Gerçekten mü’min iseniz yalnızca Allah’a güvenip dayanın.”

24. Kalu ya musa inna len nedhuleha ebedem ma damu fıha fezheb ente ve rabbüke fe katila inna hahüna kaıdun:

“Ey Mûsâ! Onlar orada bulundukları sürece biz oraya asla girmeyeceğiz. Haydi, sen ve Rabbin birlikte gidip savaşın; biz işte burada oturuyoruz” dediler.

25. Kale rabbi innı la emlikü illa nefsı ve ehıy fefruk beynena ve beynel kavmil fasikıyn:

Mûsâ Allah’a şöyle yalvardı: “Rabbim! Benim kendimden ve kardeşimden başka hiç kimseye sözüm geçmiyor. Artık bizimle şu yoldan çıkmış âsi kavmin arasında sen hükmünü ver!”

26. Kale fe inneha müharrametün aleyhim erbeıyne seneh yetıhune fil erdı fe la te’se alel kavmil fasikıyn:

Allah buyurdu ki: “O mukaddes ülke bundan böyle onlara kırk yıl yasaklanmıştır. Bu süre içinde bulundukları yerde şaşkın şaşkın dolaşıp dursunlar. Sen, yoldan çıkmış o âsî kimseler için hiç gam çekme!”

27. Vetlü aleyhim nebeebney ademe bil hakk iz karraba kurbanen fe tükubbile min ehadihima ve lem yütekabbel minel ahar kale le aktülennek kale innema yetekabbelül lahü minel müttekıyn:

Onlara Âdem’in iki oğlunun başından geçen ibret verici şu gerçeği anlat: Onlar Allah’a birer kurban takdîm etmişlerdi de birinden kabul edilmiş, diğerinden ise kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen kıskanıp: “Seni mutlaka öldüreceğim” deyince, öteki şu cevabı vermişti: “Allah ancak takvâ sahiplerinin ibâdetini kabul buyurur.”

28. Leim besatte ileyye yedeke li taktülenı ma ene bi basitıy yediye ileyke li aktülek innı ehafüllahe rabbel alemın:

“Sen beni öldürmek için elini uzatsan bile, ben seni öldürmek için elimi uzatacak değilim. Çünkü ben, Âlemlerin Rabbi Allah’tan korkarım.”

29. İnnı ürıdü en tebue bi ismı ve ismike fe tekune min ashabin nar ve zalike cezaüz zalimın:

“Doğrusu ben isterim ki, sen hem benim günahımı hem kendi günahını yüklenesin de ateş ehlinden olasın. Zâlimlerin cezası işte budur.”

30. Fe tavveat lehu nefsühu katle ehıyhi fe katelehu fe asbeha minel hasirın:

Derken nefsi onu kardeşini öldürmeye itti de (nefsine uyarak) onu öldürdü ve böylece ziyan edenlerden oldu.

31. Fe beasellahü ğurabey yebhasü fil erdı li yüriyehu keyfe yüvarı sev’ete ehıyh kale ya veyleta eaceztü en ekune misle hazel ğurabi fe üvariye sev’ete ehıy fe asbeha minen nadimın:

Derken Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini ona göstermesi için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. Kãtil bunu görünce: “Yazıklar olsun bana! Şu kargadan daha bilgisiz, daha mı âcizim ki, kardeşimin cesedini nasıl ortadan kaldıracağımı bilemedim” diye dövündü ve pişmanlığa düşenlerden oldu.

32. Min ecli zalike ketebna ala benı israıle ennehu men katel nefsem bi ğayri nefsin ev fesadin fil erdı fe keennema katelen nase cemıa ve men ahyaha fe keennema ahyan nase cemıa ve le kad caethüm rusülüna bil beyyinati sümme inne kesıram minhüm ba’de zalike fil erdı le müsrifun:

İşte bundan dolayı İsrâiloğulları için şu hükmü koyduk: “Bir cana kıymanın veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmanın cezası olmaksızın kim bir kimseyi öldürürse sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir canı kurtarırsa sanki bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur.” Şüphesiz peygamberlerimiz onlara apaçık deliller, mûcizeler getirdiler. Ne var ki, bütün bunlardan sonra onların pek çoğu hâlâ yeryüzünde taşkınlık yapıp durmaktadırlar.

33. İnnema cezaüllezıne yüharribunellahe ve rasulehu ve yes’avne fil erdı fesaden ey yükattelu ev yüsallebu ev tükattaa eydıhim ve ercülühüm min hılafin ev yünfev minel ard zalike lehüm hızyün fid dünya ve lehüm fil ahırati azabün azıym:

Allah ve Rasûlü’ne karşı savaş açanların ve silahlı eylemlerle yeryüzünde fitne fesat çıkarmaya çalışanların cezası, ya öldürülmek veya asılmak yahut el ve ayaklarının çapraz kesilmesi ya da bulundukları yerden sürgün edilmektir. Dünyada onların cezası böyle bir rezilliktir; âhirette de onlar için pek büyük bir azap vardır.

34. İllellezıne tabu min kabli en takdiru aleyhim fa’lemu ennellahe ğafurur rahıym:

Ancak, siz kendilerini ele geçirmeden önce suçundan tevbe edenler bu hükmün dışındadır. Şunu bilin ki Allah, çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.

35. Ya eyyühellezıne amenüttekullahe vebteğu ileyhil vesılete ve cahidu fı sebılihı lealleküm tüflihun:

Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının; O’na yaklaşıp rızâsını kazanmanın yollarını arayın ve O’nun yolunda cihâd edin ki kurtuluşa erebilesiniz.

36. İnnellezıne keferu lev enne lehüm ma fil erdı cemıav ve mislehu meahu li yeftedu bihı min azabi yevmil kıyameti ma tükubbile minhüm ve lehüm azabün elım:

İnkâr edenlere gelince, yeryüzünde bulunan her şey, hatta bir o kadarı daha onların olsa ve kıyâmet gününün azabından kurtulmak için bunların hepsini fidye olarak verseler dahi asla kabul edilmez. Onlara can yakıcı bir azap vardır.

37. Yürıdune ey yahrucu minen nari ve ma hüm bi haricıne minha ve lehüm azabüm mükıym:

Onlar ateşten çıkmak isterler, fakat oradan kesinlikle çıkamazlar. Onlar için dâimî bir azap vardır.

38. Ves sariku ves sarikatü faktau eydiyehüma cezaem bima keseba nekalem minellah vallahü azızün hakım:

Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına bir karşılık ve Allah tarafından caydırıcı bir ceza olmak üzere sağ ellerini bilekten kesin. Allah kudreti dâimâ üstün gelen, her işi ve hükmü, hikmetli ve sağlam olandır.

39. Fe men tabe mim ba’di zulmihı ve asleha fe innellahe yetubü aleyh innellahe ğafurur rahıym:

Her kim de işlediği zulmünün arkasından tövbe edip durumunu düzeltirse kuşkusuz, Allah onun tövbesini kabul eder. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

40. E lem ta’lem ennellahe lehu mülküs semavati vel erdı yüazzibü mey yeşaü ve yağfiru li mey yeşa’ vallahü ala külli yeş’in kadır:

Bilmez misin ki, göklerin ve yerin mülkiyeti ve hâkimiyeti Allah’ındır. O dilediğine azap eder, istediğini bağışlar. Allah’ın her şeye gücü yeter.

41. Ya eyyüher rasulü la yahzünkellezıne yüsariune fil küfri minellezıne kalu amenna bi efvahihim ve lem tü’min kulubühüm ve minellezıne hadu semmaune lil kezibi semmaune li kavmin aharıne lem ye’tuk yüharrifunel kelime mim ba’di mevadııh yekulune in utıtüm haza fe huzuhü ve il lem tü’tevhü fahzeru ve mey yüridillahü fitnetehu fe len temlike lehu minellahi şey’a ülaikellezıne lem yüridillahü ey yütahhira kulubehüm lehüm fid dünya hızyüv ve lehüm fil ahırati azabün azıym:

Ey Peygamber! Gerek kalpleri iman etmediği halde yalnızca dilleriyle “İnandık!” diyen münafıklardan, gerekse yalanı can kulağıyla dinleyen ve sana gelmemiş bir topluluk hesabına casusluk eden yahudilerden küfürde birbirleriyle yarışırcasına koşturup duranlar sakın seni üzmesin. Onlar, kitaptaki kelimelerin yerlerini ve anlamlarını değiştirerek tahrif ederler. Peygamber’in huzuruna gelenlere şöyle derler: “Eğer size şöyle bir hüküm verilirse kabul edin, eğer istediğimiz hüküm verilmezse, aman onu kabulden geri durun!” Allah bir kimseyi fitneye düşürmek isterse, artık sen onu Allah’ın elinden kurtaramazsın. Onlar, kalplerini Allah’ın temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada bir rezillik, âhirette de pek büyük bir azap vardır.

42. Semmaune lil kesibi ekkalune lis suht fe in cauke fahküm beynehüm ev a’rıd anhüm ve in tu’rıd anhüm fe ley yedurruke şey’a ve in hakemte fahküm beynehüm bil kıst innellahe yühıbbül muksitıyn:

Onlar, yalan ve iftirayı dinlemeye pek meraklı, haram yemeye çok düşkündürler. Şayet bir dâva için sana başvururlarsa, istersen aralarında hüküm ver, istersen onları kendi hallerine bırak. Müracaatlarını geri çevirdiğin takdirde sana hiçbir zarar veremezler. Ama hüküm verecek olursan, aralarında adâletle hükmet. Çünkü Allah, adâletli davrananları sever.

43. Ve keyfe yühakkimunee ve ındehümüt tevratü fıha hukmüllahi sümme yetevellevne mim ba’di zalik ve ma ülaike bil mü’minın:

Hem Allah’ın hükümlerinin yer aldığı Tevrat ellerindeyken nasıl oluyor da senin hakemliğine başvuruyorlar ki? Başvuruyorlar, hemen arkasından ne diye verdiğin hükmü kabul etmeyerek dönüp gidiyorlar? Aslında onlar mü’min değildirler.

44. İnna enzelnet tevrate fıha hüdev ve nur yahkümü bihen nebiyyunellezıne eslemu lillezıne hadu ver rabbaniyyune vel ahbaru bimestuhfizu min kitabillahi ve kanu aleyhi şüheda’ fe la tahşevün nase vahşevni ve la teşteru bi ayatı semenen kalıla ve mel lem yahküm bi ma enzelellahü fe ülaike hümül kafirun:

İçinde doğru yolu gösteren ve gerçekleri aydınlatan âyetler bulunan Tevrat’ı şüphesiz biz indirdik. Allah’a teslim olmuş peygamberler, müçtehitler ve diğer âlimler yahudilere ait dâvalarda onunla hüküm verirlerdi. Çünkü hepsi de Allah’ın kitâbını korumakla vazîfelendirilmişlerdi ve onun hak kitap olduğuna şâhit idiler. Öyleyse siz insanlardan korkmayın da yalnız benden korkun. Âyetlerimi azıcık bir dünya menfaati karşılığında satmayın! Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin tâ kendileridir.

45. Ve ketebna aleyhim fıha ennen nefse bin nefsi vel ayne bil ayni vel enfe bil enfi vel üzüne bil üzüni ves sinne bis sinni vel cüruha kısas fe men tesaddeka bihı fe hüve keffaratül leh ve mel lem yahküm bima enzelellahü fe ülaike hümüz zalimun:

Onda (Tevrat’ta) üzerlerine şunu da yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş kısas edilir. Yaralar da kısasa tabidir. Kim de bu hakkını bağışlar, sadakasına sayarsa o, kendisi için keffaret olur. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, zalimlerin ta kendileridir.

46. Ve kaffeyna ala asarihim bi ıysebni meryeme müsaddikal lima beyne yedeyhi minet tevrati ve ateynahül incıle fıhi hüdev ve nuruv ve müsaddikal lima beyne yedeyhi minet tevrati ve hüdev ve mev’ızatel lil müttekıyn:

Daha sonra, o peygamberlerin izleri üzere Meryem oğlu İsa’yı, kendinden önce indirilen Tevrat’ın hükümlerini doğrulayıcı olarak gönderdik. Ona da içinde doğru yolu gösteren ve gerçekleri aydınlatan âyetler bulunan İncil’i, kendisinden önceki Tevrat’ı tasdik etmek üzere ve takvâ sahiplerine bir yol gösterici ve öğüt olarak verdik.

47. Vel yahküm ehlül incıli bima enzelellahü fıh ve mel lem yahküm bima enzelellahü fe ülaike hümül fasikun:

İncil ehli de, Allah’ın orada indirdiği ile hükmetsin! Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar fâsıkların tâ kendileridir.

48. Ve enzelna ileykel kitabe bil hakkı müsaddikal lima beyne yedeyhi minel kitabi ve mühayminen aleyhi fahküm beynehüm bima enzelellahü ve la tettebı’ ehvaehüm amma caeke minel hakk li küllin cealna minküm şir’atev ve minhaca ve lev şaellahü le cealeküm ümmetev vahıdetev ve lakil li yeblüveküm fı ma ataküm festebikul hayrat ilellahi merciuküm cemıan fe yünebbiüküm bi ma küntüm fıhi tahtelifun:

Rasûlüm! Sana da Kur’an’ı, kendinden önceki kitapları doğrulayıcı ve onları koruyup denetleyici olarak her yönden gerçeğe uygun bir tarzda indirdik. O halde daha önce kendilerine kitap verilenler arasında Allah’ın indirdiğiyle hükmet; sana gelen gerçekleri bir tarafa bırakarak onların asılsız isteklerine uyma. Biz her biriniz için, o dönemin peygamberine ait bir şeriat ve bir yol-yöntem belirledik. Eğer Allah dileseydi, sizi, tarih boyu aynı şeriate bağlı bir tek ümmet yapardı. Fakat her birinizi, kendisine verdiği kitap ve şeriat ile imtihan etmek için böyle ümmetlere ayırdı. Öyleyse ey mü’minler, siz de durmayın, hayırlı işlerde birbirinizle yarışın. Neticede hepinizin dönüşü Allah’adır ve anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri O size bildirecektir.

49. Ve enıhküm beynehüm bi ma enzelellahü ve la tettebı’ ehvaehüm vahzerhüm ey yeftinuke amba’dı ma enzelellahü ileyk fe in tevellev fa’lem ennema yürıdüllahü ey yüsıybehüm bi ba’dı zünubihim ve inne kesıram minen nasi le fasikun:

Hangi dinden olurlarsa olsunlar, onların arasında Allah’ın indirdiği ile hükmet, onların arzularına uyma. Allah’ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından bile seni saptırmamaları için, onlara karşı son derece dikkatli ol! Eğer senin verdiğin hükmü kabul etmez de yüz çevirip giderlerse, şunu bil ki Allah, bir kısım günahları sebebiyle onları belâya uğratmak istemektedir. Zâten insanların birçoğu Allah’ın yolundan çıkmış kimselerdir.

50. E fe hukmel cahiliyyeti yebğun ve men ahsenü minellahi hukmel li kavmiy yukınun:

Yoksa onlar, hâlâ câhiliye hükmünü mü arzu ediyorlar? Oysa gerçeği kesin olarak bilen bir toplum için, Allah’tan daha güzel hüküm veren başka kim olabilir?

51. Ya eyyühellezıne amenu la tettehızül yehude ven nesara evliya’ ba’duhüm evliyaü ba’d ve mey yetevellehüm minküm fe innehu minhüm innellahe la yehdil kavmez zalimın:

Ey iman edenler! Yahudi ve Hristiyanları dost ve sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar birbirinin dostudur. Sizden kim onları dost edinirse, kesinlikle onlardan olur. Şüphesiz ki Allah, zâlimler topluluğunu doğru yola erdirmez.

52. Fe terallezıne fı kulubihim meraduy yüsariune fıhim yekulune nahşa en tüsıybena dairah fe asellahü ey ye’tiye bil fethı ev emrim min ındihı fe yusbihu ala ma eserru fı enfüsihim nadimın:

Kalplerinde hastalık bulunanların: “Ne olur ne olmaz, korkarız ki zaman aleyhimize dönüverir de başımıza bir felaket gelir” diyerek, o zâlimlerin dostluklarını kazanmak için âdeta yarış yaptıklarını görürsün. Kim bilir, belki de Allah, mü’minlere bir zafer, bir ferahlık ihsân eder veya münafıklara doğrudan kendi katından bir musibet verir de onlar, içlerinde gizledikleri nifak yüzünden: “Eyvah, biz ne yaptık!” diye pişman olurlar.

53. Ve yekulüllezıne amenu ehaülaillezıne aksemu billahi cehde eymanihim innehüm le meaküm habitat a’malühüm fe asbehu hasirın:

O zaman mü’minler hayretle aralarında şöyle söylenirler: “Var güçleriyle Allah’a yemin edip, biz müslümanlarla beraber olduklarını söyleyenler bunlar değil miydi?” Onların bütün yaptıkları boşa gitti, böylece kayebedenlerden oldular.

54. Ya eyyühellezıne amenu mey yertedde minküm an dınihı fe sevfe ye’tillahü bi kavmiy yühıbbühüm ve yühıbbunehu ezilletin alel mü’minıne e ızzetin alel kafirıne yücahidune fı sebılillahi ve la yehafune levmete laim zalike fadlüllahi yü7tıhi mey yeşa’ vallahü vasiun alım:

Ey iman edenler! Sizden kim dîninden dönerse, Allah onların yerine yakında öyle bir nesil getirecek ki Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihâd ederler ve kendilerine dil uzatan hiçbir kimsenin kınamasından korkmazlar. İşte bu Allah’ın öyle bir lutfudur ki, onu dilediğine verir. Allah, lutfu ve rahmeti pek geniş olan, her şeyi hakkıyla bilendir.

55. İnnema veliyyükümüllahü ve rasulühu vellezıne amenüllezıne yükıymunes salate ve yü’tunez zekate ve hüm rakiun:

Sizin dostunuz ancak Allah, O’nun Peygamberi, bir de Allah’a tam boyun eğerek namazı dosdoğru kılan ve zekâtı veren mü’min­lerdir.

56. Ve mey yetevellellahe ve rasulehu vellezıne amenu fe inne hızbellahi hümül ğalibun:

Kim Allah’ı, Peygamberini ve mü’minleri dost edinirse, şüphe yok ki üstün gelecek olanlar, Allah’ın tarafında yer alanlardır.

57. Ya eyyühellezıne amenu la tettehızül lezınettehazu dıneküm hüzüvev ve leıbem minellezıne utül kitabe min kabliküm vel küffara evliya’ vettekullahe in küntüm mü’minın:

Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine kitap verilmiş olanlardan dîninizle alay edip eğlenenleri ve kâfirleri dost edinmeyin. Eğer gerçekten mü’min iseniz Allah’a karşı gelmekten sakının.

58. Ve iza nadeytüm iles salatittehazuha hüzüvev ve leıba zalike bi ennehüm kavmül la ya’kılun:

Siz ezan okuyup namaza dâvette bulunduğunuz zaman onu alay ve eğlence konusu yaparlar. Çünkü onlar, akletmeyen ve gerçeği anlamayan bir topluluktur.

59. Kul ya ehlel kitabi hel tenkımune minna illa en amenna billahi ve ma ünzile ileyna ve ma ünzile min kablü ve enne ekseraküm fasikun:

Rasûlüm de ki: “Ey Ehl-i kitap! Siz herhalde yalnızca Allah’a iman ettiğimiz, hem bize hem de daha önce indirilmiş kitaplara inandığımız için ve sizin pek çoğunuz da yoldan çıkmış kimseler olduğunuz için bizden hiç hoşlanmıyorsunuz.

60. Kul hel ünebbiüküm bi şerrim min zalike mesubeten ındellah mel leanehüllahü ve ğadıbe aleyhi ve ceale minhümül kıradete vel hanazıra ve abedet tağut ülaike şerrum mekanev ve edallü an sevais sebıl:

De ki: “Allah katında uğrayacakları ceza itibariyle kötünün kötüsü bir durumda olanları size haber vereyim mi? Bunlar, kendilerini Allah’ın lânetlediği, gazabına uğrattığı, kimini maymunlara, kimini domuzlara çevirdiği kimseler ve şeytânî güçlere tapanlardır. İşte bulundukları yer ve konum itibariyle en kötü olan ve dosdoğru yoldan en çok sapanlar onlardır.”

61. Ve iza cauküm kalu amenna ve kad dehalu bil küfri ve hüm kad haracu bih vallahü a’lemü bi ma kanu yektümun:

Size geldikleri zaman “İnandık!” derler. Halbuki onlar yanınıza kâfir olarak girer, oradan yine kâfir olarak çıkarlar. Allah, içlerinde gizledikleri şeyi çok iyi bilmektedir.

62. Ve tera kesıram minhüm yüsariune fil ismi vel udvani ve eklihimüs suht le bi’se ma kanu ya’melun:

Onların pek çoğunun günah işlemede, düşmanlık etmede ve her türlü haramı yemede yarışırcasına ve birbirlerine destek içinde koşuştuklarını görürsün. Yapmakta oldukları şeyler, gerçekten ne kötüdür.

63. Lev la yenhahümür rabbaniyyune vel ahbaru an kavlihimül isme ve eklihimüs suht le bi’se ma kanu yasneun:

Bunları, din adamları ve bilginler günah söz söylemekten ve haram yemekten sakındırsalardı ya! Yapmakta oldukları şey ne kötüdür!

64. Ve kaletil yehudü yedüllahi mağluleh ğullet eydıhim ve lüınu bi ma kalu bel yedahü mebsutatani yünfiku keyfe yeşa’ ve le yezıdenne kesıram minhüm ma ünzile ileyke mir rabbike tuğyanev ve küfra ve elkayna beynehümül adavete vel bağdae ila yevmil kıyameh küllema evkadu naral lil harbi atfeehellahü ve yes’avne fil erdı fesada vallahü la yühıbbül müfsidın:

Yahudiler: “Allah’ın eli bağlı ve sıkıdır” dediler. Elleri bağlansın onu söyleyenlerin, lânet olsun onlara! Hiç de öyle değil, aksine Allah’ın iki eli de açıktır, nasıl dilerse o şekilde ihsân ve ikram eder. Rabbinden sana indirilen âyetler, elbette onların pek çoğunun azgınlığını ve küfrünü daha da artıracaktır. Biz de onların arasına kıyâmet gününe kadar sürüp gidecek düşmanlık, kin ve nefret saldık. Ne zaman savaş için bir fitne ateşi körükledilerse, Allah onu söndürdü. Yine de onlar dünyanın her tarafında sırf bozgunculuk çıkarmak için koşuşturup dururlar. Allah, bozgunculuk yapanları sevmez.

65. Ve lev enne ehlel kitabi amenu vettekav le kefferna anhüm seyyiatihim ve le edhalnahüm cennatin neıym:

Eğer Ehl-i kitap iman edip Allah’a karşı gelmekten sakınsalardı, biz elbette onların günahlarını örter ve kendilerini nimetlerle dolu cennetlere yerleştirirdik.

66. Ve lev ennehüm ekamüt tevrate vel incıle ve ma ünzile ileyhim mir rabbihim le ekelu min fevkıhim ve min tahti erculihim minhüm ümmetüm muktesıdeh ve kesırum minhüm sae ma ya’melun:

Eğer onlar Tevrat’ın, İncil’in ve son olarak Rablerinden kendilerine indirilmiş olan Kur’an’ın hükümlerini tam olarak uygulasalardı, o takdirde hiç şüphesiz yukarıdan yağıp yerden fışkıracak bereketlerle, başlarının üzerinden ve ayaklarının altından bol bol yerlerdi. Her şeye rağmen içlerinde ölçülü davranıp mutedil yolda giden bir zümre de vardır. Fakat çoğunluğa gelince, onların işleyip durdukları şeyler çok kötüdür.

67. Ya eyyüher rasulü bellığ ma ünzile ileyke mir rabbik ve il lem tef’al fe ma bellağte risaleteh vallahü ya’sımüke minen nas innellahe la yehdil kavmel kafirun:

Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer böyle yapmazsan elçilik vazîfeni yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Şüphesiz Allah, kâfirler topluluğunu doğru yola erdirmez.

68. Kul ya ehlel kitabi lestüm alal şey’in hatta tükıymüt tevrate vel incıle ve ma ünzile ileyküm mir rabbiküm ve le yezıdenne kesıram minhüm ma ünzile ileyke mir rabbike tuğyanev ve küfra fe la te’se alel kavmil kafirın:

De ki: “Ey Ehl-i kitap! Tevrat’ın, İncil’in ve son olarak Rabbinizden size indirilmiş olan Kur’an’ın hükümlerini tam olarak uygulayıncaya kadar din adına herhangi bir sağlam esasa dayanmış olmazsınız.” Rabbinden sana indirilen âyetler, elbette onların pek çoğunun azgınlığını ve küfrünü daha da artıracaktır. Artık o kâfirler topluluğu için üzülme!

69. İnnellezıne amenu vellezıne hadu ves sabiune ven nesara men amene billahi vel yevmil ahıri ve amile salihan fe la havfün aleyhim ve la hüm yahzenun:

Şüphesiz inananlar (müslümanlar) ile Yahudiler, Sabiîler ve Hristiyanlardan (her bir grubun kendi şeriatında) “Allah’a ve ahiret gününe inanan ve salih ameller işleyenler için hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır” (diye hükmedilmiştir.)

70. Le kad ehazna mısaka benı israıle ve erselna ileyhim rusüla küllema caehüm rasulüm bi ma la tehva enfüsühüm ferıkan kezzebu ve ferıkay yaktülun:

Andolsun, İsrailoğullarından sağlam söz almış ve onlara peygamberler göndermiştik. Fakat her ne zaman bir Peygamber, onlara nefislerinin hoşlanmadığı bir hükmü getirdiyse; onlardan bir kısmını yalanladılar, bir kısmını da öldürdüler.

71. Ve hasibu ella tekune fitnetün feamu ve sammu sümme tabellahü aleyhim sümme amu ve sammu kesırum minhüm vallahü basıyrum bima ya’melun:

İşledikleri bu kötülüklerin başlarına belâ olmayacağını sanıp, hakikate karşı kör ve sağır kesildiler. Sonra Allah onların tevbesini kabul etti. Fakat ardından pek çoğu yine kör ve sağır kesildiler. Oysa Allah, onların bütün yaptıklarını görmektedir.

72. Le kad keferallezıne kalu innellahe hüvel mesıhubnü meryem ve kalel mesıhu ya benı israıla’büdüllahe rabbı ve rabbeküm innehu mey yüşrik billahi fe kad harramellahü aleyhil cennete ve me’vahün nar ve ma liz zalimıne min ensar:

Andolsun, “Allah, Meryem oğlu Mesih’tir” diyenler kesinlikle kâfir oldu. Oysa Mesih şöyle demişti: “Ey İsrailoğulları! Yalnız, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin. Kim Allah’a ortak koşarsa, artık, Allah ona cenneti muhakkak haram kılmıştır. Onun barınağı da ateştir. Zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.”

73. Le kad keferallezıne kalu innellahe salisü selaseh ve ma min ilahin illa ilahüv vahıd ve il lem yentehu amma yekulune le yemessennellezıne keferu minhüm azabün elım:

Andolsun, “Allah, üçün üçüncüsüdür” diyenler kâfir oldu. Hâlbuki bir tek ilâhtan başka hiçbir ilâh yoktur. Eğer dediklerinden vazgeçmezlerse, andolsun onlardan inkâr edenlere elbette, elem dolu bir azap dokunacaktır.

74. E fe la yetubune ilellahi ve yestağfiruneh vallahü ğafurur rahıym75.Mel mesıhubnü meryeme illa rasul kad halet min kablihir rusül ve ümmühu sıddıkah kana ye’külanit taam ünzur keyfe nübeyyinü lehümül ayati sümmenzur enna yü’fekun:

Öyleyse, hâla samimi bir tevbe ile Allah’a dönüp, O’ndan kendilerini bağışlamasını istemeyecekler mi? Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.

75. Mâ-lmesîhu-bnu meryeme illâ rasûlun kad ḣalet min kablihi-rrusulu veummuhu siddîka(tun)(s) kânâ ye/kulâni-tta’âm(e)(k) unzur keyfe nubeyyinu lehumu-l-âyâti śümme unzur ennâ yu/fekûne:

Meryem oğlu Mesih ancak bir peygamberdir. Ondan önce de nice peygamberler gelip geçti. Annesi de doğru sözlü, iffetli ve dürüst bir kadındı. İkisi de diğer insanlar gibi yemek yerlerdi. Bak, biz onlara gerçekleri delilleriyle nasıl açıklıyoruz, ama gel gör ki onlar, belli tesirler altında nasıl da akılları çelinip, bâtıl sevdalar peşinde koşturup duruyorlar.

76. Kul e ta’büdune min dunillahi ma la yemlikü leküm darrav ve la nef’a vallahü hüves semıul alım:

Ey Muhammed! De ki: “Allah’ı bırakıp da, sizin için ne bir zarara ne de bir yarara gücü yeten şeylere mi tapıyorsunuz? Oysa Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”

77. Kul ya ehlel kitabi la tağlu fı dıniküm ğayral hakkı ve la tettebiu ehvae kavmin kad dallu min kablü ve edallu kesırav ve dallu an sevais sebıl:

De ki: “Ey Ehl-i kitap! Dininizde gerçeğin sınırlarından taşarak aşırılıklara düşmeyin. Daha önce kendileri saptığı gibi, pek çoklarını da saptırmış ve hâlâ da düz yoldan sapmaya devam eden bir topluluğun arzularına uymayın.

78. Lüınellezıne keferu mim benı israıle ala lisani davude ve ıysebni meryem zalike bima asav ve kanu ya’tedun:

İsrâiloğulları’ndan kâfir olanlar hem Dâvûd hem de Meryem oğlu İsa’nın diliyle lânetlendiler. Bunun sebebi, onların Allah’a isyan etmeleri ve haddi aşıp durmalarıydı.

79. Kanu la yetenahevne amünkerin fealuh lebi’se ma kanu yef’alun:

Onlar, yapmakta oldukları kötülüklerden birbirlerini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Yaptıkları işler, gerçekten ne kadar kötü idi.

80. Tera kesıram minhüm yetevellevnellezıne keferu le bi’se ma kaddemet lehüm enfüsühüm en sehıtallahü aleyhim ve fil azabi hüm halidun:

Onların çoğunun kâfirleri dost ve sırdaş edindiklerini görürsün. Nefislerinin bizzat kendilerinin geleceği için işleyip gönderdikleri şey gerçekten ne kötüdür ki, bu yüzden Allah’ın gazabına uğramışlardır. Onlar cehennem azabı içinde ebedî olarak kalacaklardır.

81. Ve lev kanu yü’minune billahi vne nebiyyi ve ma ünzile ileyhi mettehazuhüm evliyae ve lakinne kesıram minhüm fasikun:

Şayet Allah’a, Peygamber’e ve ona indirilene inanıyor olsalardı kâfirleri dost ve sırdaş edinmezlerdi. Ne var ki, onların birçoğu yoldan çıkmış kimselerdir.

82. Le tecidenne eşedden nasi adavetel lillezıne amenül yehude vellezıne eşraku ve le tecidenne akrabehüm meveddetel lillezıne amenüllezıne kalu inna nesara zalike bi enne münhüm kıssısıne ve ruhbanev ve ennehüm la yestekbirun:

İnsanlar içinde mü’minlere en şiddetli düşmanlık besleyenlerin yahudiler ve Allah’a şirk koşanların olduğunu görürsün. Yine insanlar içinde mü’minlere sevgi, şefkat ve alaka bakımından en çok yakınlık duyanların ise “Biz Hristiyanız” diyenler olduğunu görürsün. Çünkü onların içinde ilim ve ibâdetle meşgul dürüst din âlimleri ve kendilerini Allah’a adamış rahipler vardır. Onlar, gerçekler karşısında büyüklenmezler.

83. Ve iza semiu ma ünzile iler rasuli tera a’yünehüm tefıdu mined dem’ı mimma arafu minel hakk yekulune rabbena amenna fektübna meaş şahidın:

O âlim ve rahiplerin, Peygamber’e indirilen Kur’an’ı dinledikleri zaman, kendi kitaplarında görüp tanıdıkları gerçeği bunda bulmaları sebebiyle gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün! Onlar şöyle derler: “Rabbimiz! Biz iman ettik, artık bizi gerçeğe şâhitlik edenlerle beraber yaz.”

84. Ve ma lena la nü’minü billahi ve ma caena minel hakkı ve natmeu ey yüdhılena rabbüna meal kavmis salihıyn:

“Bütün arzumuz, Rabbimizin bizi sâlih kullar arasına katarak cennete koyması iken, Allah’a ve bize gelen gerçeğe niçin iman etmeyelim!”

85. Fe esabehümüllahü bima kalu cennatin tecrı min tahtihel enharu halidıne fıha ve zalike ceazül muhsinın:

Söyledikleri (bu) sözden dolayı Allah onlara, içinde devamlı kalmak üzere, zemininden ırmaklar akan cennetleri mükâfat olarak verdi. İyi hareket edenlerin mükâfatı işte budur.

86. Velelızne keferu ve kezzebu bi ayatina ülaike ashabül cehıym:

İnkâr edenlere ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar cehennemliklerdir.

87. Ya eyyühellezıne amenu la tüharrimu tayyibati ma ehallellahü leküm ve la ta’tedu innellahe le yühıbbül mu’tedın:

Ey iman edenler! Allah’ın size helâl kıldığı iyi ve temiz nimetleri (kendinize) haram etmeyin ve (Allah’ın koyduğu) sınırları aşmayın. Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez.

88. Ve külu mimma razekakümüllahü halalen teyyibev vettekullahellezı entüm bihı mü’minun:

Allah’ın size verdiği helâl ve temiz rızıklardan yiyin. Kendisine iman ettiğiniz Allah’a karşı gelmekten sakının!

89. La yüahızükümüllahü billağvi fı eymaniküm ve lakiy yüahızüküm bima akkadtümül eyman fe keffaratühu ıt’amü aşerati mesakıne min evsetı ma tut’ımune ehlıküm evkisvetühüm ev tahrıru rakabeh fe mel lem yecid fe sıyamü selaseti eyyam zalike kefferatü eymaniküm iza haleftüm vahfezu eymaneküm kezalike yübeyyinüllahü leküm ayatihı lealleküm teşkürun:

Allah kasıtsız olarak yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutmaz, fakat bilerek yaptığınız yeminlerden dolayı sorumlu tutar. Bunun kefâreti, ailenize yedirdiğinizin orta hallisiyle on fakiri bir gün sabah akşam doyurmak veya giydiğiniz orta hallisiyle onları giydirmek yahut bir köleyi hürriyetine kavuşturmaktır. Buna gücü yetmeyen üç gün oruç tutmalıdır. İşte yemin ettiğinizde onu bozmanın kefâreti budur. Bununla birlikte, yeminlerinize bağlı kalıp gereğini yerine getirin. Şükredebilmeniz için Allah size âyetlerini işte böyle açıklamaktadır.

90. Ya eyyühellezıne amenu innemel hamru vel meysiru vel ensabü vel ezlamü ricsüm min ameliş şeytani fectenibuhü lealleküm tüflihun:

Ey iman edenler! İçki, kumar, tapınmak ve putlara kurban kesmek için dikilen taşlar, fal ve şans okları şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.

91. İnnema yürıdüş şeytanü ey yukıa beynekümül adavete vel bağdae fil hamri vel meysiri ve yesuddeküm an zikrillahi ve anis salah fe hel entüm müntehun:

Hiç şüphesiz şeytan içki ve kumar yoluyla sizin aranıza ancak düşmanlık ve kin bırakmak, sizi Allah’ı zikretmekten ve namaz kılmaktan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçtiniz, değil mi?

92. Ve etıy’ullahe ve etıy’ur rasule vahzeru fe in tevelleytüm fa’lemu ennema ala rasulinel belağul mübın:

Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin ve onlara itaatsizlikten sakının. Eğer itaatten yüz çevirirseniz, bilin ki, elçimize düşen açıkça tebliğ etmekten ibarettir.

93. Leyse alellezıne amenu ve amilus salihati cünahun fıma taımu iza mettekav ve amenu ve amilus salihati sümmettekav ve amenu sümmettekav ve ahsenu vallahü yühabbül muhsinın:

İman edip sâlih amel işleyenlere, artık bundan böyle günahlardan sakınıp imanda sebât ile sâlih amellere devam ettikleri, sonra takvâları ve imanları tam sağlamlaşıp kökleştiği, sonra hem günahlardan sakınıp hem de iyilik yapmaya çalıştıkları takdirde, haram olmadan önce yiyip içtiklerinden dolayı bir günah yoktur. Çünkü Allah, iyilik ve ihsân sahiplerini sever.

94. Ya eyyühellezıne amenu le yeblüvenne kümüllühü bi şey’im mines saydi tenalühu eydıküm ve rimahuküm li ya’lemellahü mey yehafühu bil ğayb fe menı’teda ba’de zalike fe lehu azabün elım:

Ey iman edenler! Allah, görmediği halde kendisinden korkanları ortaya çıkarmak için, ihramlıyken ellerinizle tutuverecek ve mızraklarınızla vuruverecek şekilde yakınınızda dolaşan avları yasaklamak suretiyle sizi imtihan edecektir. Buna rağmen kim yasak sınırını aşarsa, böyleleri için pek acı bir azap vardır.

95. Ya eyyühellezıne amenu la taktülüs sayde ve entüm hurram ve men katelehu minküm müteammiden fe ceazüm mislü ma katele minen neami yahkümü bihı zeva adlim minküm hedyem baliğal ka’beti ev keffaratün taamü mesakıne ev adlü zalike sıyamel li yezuka ve bale emrih afallahü amma selef ve men ade fe yentekımüllahü minh vallahü azızün züntikam:

Ey iman edenler! İhramlı iken av hayvanlarını öldürmeyin. İçinizde kim bu halde iken kasten bir hayvanı öldürürse, yaptığı işin vebâlini tatması için verilecek ceza şudur: Ya içinizden iki âdil kimsenin kararıyla öldürdüğü ava eş değerdeki bir hayvanı Kâbe’ye ulaştırarak kurban etmek veya kefâret olarak fakirleri doyurmak yahut ona denk gelecek şekilde oruç tutmaktır. Bu konuda geçmişte yapılan hataları Allah affetmiştir. Fakat kim tekrar o günahı işlerse, Allah bunun intikamını ondan alır. Çünkü Allah, kudreti dâimâ üstün gelendir, intikam alandır.

96. Ühılle leküm saydül bahri ve taamühu metaal leküm ve lis seyyarah ve hurrime aleyküm saydül birri ma düntüm huruma vettekullahellezı ileyhi tuhşerun:

Deniz hayvanlarını avlamak ve yemek hem sizin hem de yolcuların faydalanması için size helâl kılındı. Fakat ihramda olduğunuz müddetçe karada avlanmak size haramdır. Huzurunda toplanacağınız Allah’a karşı gelmekten ve O’nun azabına uğramaktan sakının.

97. Cealellahül ka’betel beyteh harame kıyamel lin nasi veş şehral harame vel hedye vel kalaid zalike li ta’lemu ennellahe ya’lemü ma fis semavati ve ma fil erdı ve ennellahe bi külli şey’in alım:

Allah Kâbe’yi, o Beyt-i Harâm’ı, haram ayları, Kâbe’ye hediye edilen kurbanı ve kurbanlıklara takılan gerdanlıkları insanlar için maddî-manevî bir kalkınma ve geçim vesilesi kılmıştır. Şunu bilesiniz ki, Allah göklerde ve yerde ne varsa hepsini bilir. Çünkü Allah her şeyi hakkıyla bilendir.

98. I’lemu ennellahe şedıdül ıkabi ve ennellahe ğafurur rahıym:

Bilin ki, Allah’ın cezalandırması çok şiddetlidir. Allah aynı zamanda çok bağışlayacıdır, engin merhamet sahibidir.

99. Ma aler rasuli illel belağ vallahü yalemü ma tübdune ve ma tektümun:

Peygamberin vazîfesi sadece tebliğ etmektir. Allah açığa vurduğunuz şeyleri de, gizlediğiniz şeyleri de bilir.

100. Kul la yestevil habisü vet tayyibü ve lev a’cebeke kesratül habıs fettekullahe ya ülil elbabi lealleküm tüflihun:

Rasûlüm! Pis ve murdar olan şeylerin çokluğu seni hayrete sevk etse bile: “Pis ve murdar olanla temiz ve hoş olan asla bir değildir” de. Öyleyse ey selim akıl sahipleri, Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.

101. Ya eyyühellezıne amenu la tes’elu an eşyae in tübde leküm tesü’küm ve in tes’elu anha hıyne yünezzelül kur’anü tübde leküm afallahü anha vallahü ğafurun halım:

Ey iman edenler! Açıklandığı takdirde sizi sıkıntıya sokacak hususlarda soru sormayın. Kur’an indirilirken bunları sorarsanız, size cevabı açıklanıverir. Halbuki Allah onlardan sizi muaf tutmuştur. Allah çok bağışlayandır ve cezalandırmakta hiç acele etmeyendir.

102. Kad seeleha kavmün min kabliküm sümme asbehu biha kafirın:

Doğrusu sizden önceki bir topluluk da böyle sorular sormuş, ardından açıklanan hükümleri kabul etmedikleri için kâfir olmuşlardı.

103. Ma cealellahü mim behıyrativ ve la saibetiv ve la vesıyletiv ve la hamiv ve lainnellezıne keferu yefterune alellahil kezib ve ekseruhüm la ya’kılun:

Allah, kulağı çentilen, salıverilen, erkek dişi ikizler doğuran, on defa yavrulamasından ötürü yük vurulmayan hayvanların adanmasını emretmemiştir; fakat inkar edenler Allah’a karşı yalan uydururlar ve çoğu da akletmezler.

104. Ve iza kıyle lehüm tealev ila ma enzelellahü ve iler rasuli kalu hasbüna ma vecedna aleyhi abaena e ve lev kane abaühüm la ya’lemune şey’ev ve la yehtedun:

Onlara: “Allah’ın indirdiğine ve Peygamber’e gelin; onlar ne buyuruyorsa onu yapın” denildiği zaman: “Atalarımızı üzerinde bulduğumuz yol bize yeter” derler. Peki, ya ataları bir şey bilmeyen ve doğru yolu da bulamayan kimseler ise?

105. Ya eyyühellezıne amenu aleyküm enfüseküm la yedurruküm men dalle izehtedeytüm ilellahi mirciuküm cemıan fe yünebbiüküm bi ma küntüm ta’melun:

Ey iman edenler! Siz kendi halinizi düzeltmeye çalışın! Zira siz doğru yol üzere olduğunuz sürece sapıklığa düşenler size hiçbir zarar veremezler. Hepinizin dönüşü yalnızca Allah’a olacak ve O, yaptıklarınızı size bir bir haber verecektir.

106. Ya eyyühellezıne amenu şehadetü beyniküm iza hadara ehadekümül mevtü hıynel vesıyyetisnani zevaadlim minküm ev aharani min ğayriküm in entüm darabtüm fil erdı fe esabetküm müsıybetül mevt tahbisunehüma mim ba’dis salati fe yuksimani billahi inirtebtüm la neşterı bihı semenev ve lev kane za kurba ve la nektümü şehadetellahi inna izel le minel azimın:

Ey iman edenler! Birinize ölüm gelip çattığı zaman vasiyet esnâsında sizden adâletli iki kişi; şâyet ölüm musîbeti yolculuk yaparken sizi yakalarsa sizden olmayanlardan iki kişi aranızda şâhitlik yapsın. Eğer şâhitlerden şüphelenirseniz, namazdan sonra onları alıkoyun ve kendilerine şöyle yemin ettirin: “Vallahi, akrabamız bile olsa biz yeminimizi hiçbir menfaat karşılığında satmayız ve Allah’ın emâneti olan bu şâhitliği de asla gizlemeyiz. Böyle yaparsak mutlaka günahkârlardan oluruz.”

107. Fe in usira ala ennehümestehakka ismen fe aharani yekumani mekamehüma minellezı nestehakka aleyhimül evleyani fe yuksimani billahi le şehadetüna ehakku min şehadetihima ve ma’tedeyna inna izel le minez zalimın:

Şayet o iki şâhidin yalan söyleyip gerçekten günah işledikleri ortaya çıkarsa, bu takdirde haksızlığa uğrayan mirasçılardan şâhitliğe daha lâyık olan başka iki kişi onların yerine geçerek şöyle yemin ederler: “Vallahi, bizim şâhitliğimiz, onların şâhitliğinden daha doğrudur ve bu şâhitliğimizle kimsenin hakkına tecavüz etmiş olmayacağız. Aksi halde biz gerçekten zâlimlerden oluruz.”

108. Zalike edna ey ye’tu biş şehadeti ala vechiha ev yehafu en türadde eymanüm ba’de eymanihim vettekullahe vesmeu vallahü la yehdil kavmel fasikıyn:

Bu uygulama, bütün tarafların şâhitliği en doğru bir şekilde yerine getirmeleri ve yemin ettikten sonra başkalarının yapacağı yeminlerle yalanlarının ortaya çıkıp rezil olmaktan korkarak hakkıyla şâhitlik yapmaları bakımından en uygun yoldur. Allah’a karşı gelmekten sakının ve emirlerini dinleyip itaat edin. Çünkü Allah, buyruklarını tutmayıp yoldan çıkan bir topluluğu doğru yola eriştirmez.

109. Yevme yecmeullahür rusüle fe yekulü ma za ücibtüm kalu la ilme lenav inneke ente allamül ğuyub:

Allah kıyâmet günü peygamberleri toplayacak ve: “Tebliği­nize karşılık ümmetlerinizden nasıl bir mukâbele gördünüz?” buyuracak, onlar da: “Bizim bu hususta hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz bütün gizlilikleri hakkıyla bilen ancak sensin” diyecekler.

110. İz kalellahü ya iysebne meryemezkür nı’metı aleyke ve ala validetik iza eyyedtüke bi ruhıl kudüsi tükellimün nase fil mehdi ve kehla ve iz alemtükel kitabe vel hıkmete vet tevrate vel incıl ve iz tahlüku minet tıyni ke hey’etit tayri bi iznı fe tenfühu fıha fe tekunü tayram bi iznı ve tübriül ekmehe vel ebrasa bi iznı ve iz huricül mevta bi iznı ve iz kefeftü benı israıle anke iz ci’tehüm bil beyyinati fe kalellezıne keferu minhüm in haza illa sıhrum mübın:

Allah o zaman şöyle diyecek: Ey Meryem oğlu İsa! Sana ve annene (verdiğim) nimetimi hatırla! Hani seni mukaddes ruh (Cebrail) ile desteklemiştim; (bu sayede) sen beşikte iken de yetişkin çağında da insanlarla konuşuyordun. Sana kitabı (okuyup yazmayı), hikmeti, Tevrat ve İncil’i öğretmiştim. Benim iznimle çamurdan, kuş şeklinde bir şey yapıyordun da ona üflüyordun, hemen benim iznimle o bir kuş oluyordu. Yine benim iznimle anadan doğma körü ve alacalıyı iyileştiriyordun. Ölüleri benim iznimle (hayata) çıkarıyordun. Hani İsrailoğullarını (seni öldürmekten) engellemiştim; kendilerine apaçık deliller (mucizeler) getirdiğin zaman içlerinden inkâr edenler, Bu, apaçık bir sihirden başka bir şey değildir demişlerdi.

111. Ve iz evhaytü ilel havariyyıne en aminu bı ve bi rasulı kalu amenna veşhed bi ennena müslimun:

Hani havârîlere, «Bana ve peygamberime iman edin» diye ilham etmiştim. Onlar (da), «İman ettik, bizim Allah’a teslim olmuş kimseler (müslümanlar) olduğumuza sen de şahit ol» demişlerdi.

112. İz kalel havariyyune ya ıysebne meryeme hel yestetıy’u rabbüke ey yünezzile aleyna maidetem mines sema’ kalettekullahe in küntüm mü’minın:

Hani havârîler Ey Meryem oğlu İsa, Rabbin bize gökten, donatılmış bir sofra indirebilir mi? demişlerdi. O, Îman etmiş kimseler iseniz Allah’tan korkun» cevabını vermişti.

113. Kalu nürıdü en ne’küle minha ve tatmeinne kulubüna ve na’leme en kad sadaktena ve nekune aleyha mineş şahidın:

Havâriler: “İstiyoruz ki o sofradan yiyelim, böylece kalplerimiz mutmain olsun, bize doğru söylediğini bilelim ve buna şâhitlik edenlerden olalım” dediler.

114. Kale ıysebnü meryemellahümme rabbena enzil aleyna maidetem mines semai tekunü lena ıydel li evvelina ve ahırina ve ayetem mink verzukna ve ente hayrır razikıyn:

Bunun üzerine Meryem oğlu İsa şöyle dua etti: “Allahım! Ey Rabbimiz! Bize gökten öyle bir sofra indir ki hem bizim için, hem önce gelenlerimiz ve sonra gelecek olanlarımız için bir bayram ve senin kudretini, benim peygamberliğimi gösteren bir delil olsun. Bizi rızıklandır; çünkü sen rızık verenlerin en hayırlısısın!”

115. Kalellahü innı münezzilüha aleyküm fe mey yekfür ba’dü minküm fe innı üazzibühu azabel la üazzibühu ehadem minel alemın:

Allah da şöyle buyurdu: “Ben o sofrayı size elbette indireceğim. Fakat bundan sonra içinizden kim nankörlük edip inkâra saparsa, hiç şüphesiz ben onu dünyalar içinde hiç kimseyi cezalandırmadığım şekilde cezalandıracağım.”

116. Ve iz kalellahü ya iysebne meryeme e ente kulte lin nasittehızunı ve ümmiye ilaheyni min dunillah kale sübhaneke ma yekunü lı en ekıle ma leşse lı bi hakk in küntü kultühu fe kad alimteh ta’lemü ma fı nefsı ve la a’lemü ma fı nefsik inneke ente allamül ğuyub:

Allah, kıyamet günü şöyle diyecek: “Ey Meryem oğlu İsa! Sen mi insanlara, Allah’ı bırakarak beni ve anamı iki ilâh edinin, dedin?” İsa da şöyle diyecek: “Seni bütün eksikliklerden uzak tutarım. Hakkım olmayan bir şeyi söylemem, benim için söz konusu olamaz. Eğer ben onu söylemiş olsaydım, elbette sen bunu bilirdin. Sen benim içimde olanı bilirsin, ama ben sende olanı bilemem. Şüphesiz ki yalnızca sen gaybları hakkıyla bilensin.”

117. Me kultü lehüm illa ma emartenı bihı enı’büdüllahe rabbı ve rabbeküm ve küntü aleyhim şehıdem ma dümtü fıhim felemma teveffeytenı künte enter rakıybe aleyhim ve ente ala külli şey’in şehıd:

“Ben onlara, sadece bana emrettiğin şeyi söyledim: Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin (dedim.) Aralarında bulunduğum sürece onlara şahit (ve örnek) idim. Ama beni içlerinden aldığında, artık üzerlerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen, her şeye hakkıyla şahitsin.”

118. İn tüazzibhüm fe innehüm ıbadük ve in tağfir lehüm fe inneke entel azızül hakım:

“Onlara azap edersen, şüphesiz onlar senin kullarındır. Eğer onları bağışlarsan muhakkak ki sen kudreti dâimâ üstün gelen, her işi ve hükmü hikmetli ve sağlam olansın.”

119. Kalellahü haza yevmü yenfeus sadikıyne sıdkuhüm lehüm cennatün tecrı min tahtihel enharu halidıne fıha ebeda radıyellahü anhüm ve radu anh zalikel fevzül azıym:

Allah şöyle buyuracak: “Bu gün, iman ve yaşayışlarında doğruluktan ayrılmayanlara doğruluklarının fayda vereceği bir gündür. Onlar için altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler vardır. Allah onlardan râzı olmuştur, onlar da Allah’tan râzı olmuşlardır. En büyük başarı ve kurtuluş işte budur!”

120. Lillahi mülküs semavati vel erdı va ma fıhinn ve hüve ala külli şey’in kadır:

Göklerin, yerin ve bunlarda bulunan her şeyin mülkiyeti ve hâkimiyeti Allah’ındır. O’nun her şeye gücü yeter.

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Kur’an-ı Kerim: Nisâ Suresi Meali

HIZLI YORUM YAP