İmsak Vakti a 02:00
Mersin AÇIK 26°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

Kur’an-ı Kerim: Şems Suresi Meali

Şems sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 15 âyettir. İsmini, birinci âyette geçen ve “güneş” mânasına gelen اَلشَّمْسُ (şems) kelimesinden alır. Mushaf tertîbine göre 91, nüzûl sırasına göre ise 26. sûredir. Mushaftaki sıralamada doksan birinci, iniş sırasına göre yirmi altıncı sûredir. Kadir sûresinden sonra, Bürûc sûresinden önce Mekke’de inmiştir. On bir kez üst üste yeminlerle insan nefsinin mâhiyetine dikkat çekilir. Onu kötülüklerden arındıranın kurtuluşa ereceği, aksine onu kötülüklere gömenin zarara uğrayacağı tekitle beyân edilir. Terbiye ve tezkiye edilmemiş nefsin insanın başına nasıl belâ olduğu Semûd kavmi misaliyle muşahhas hâle getirilir. Resûlullah (s.a.s.), kabilesine imamlık yapan Muaz b. Cebel’e, yatsı namazında uzun sûreler yerine Şems sûresi gibi kısa sûreler okumasını tavsiye etmiştir.

Cenâb-ı Hak, bu âyet-i kerîmelerde üst üste tam on bir defa yemin etmektedir: Güneşe, Onun aydınlığına, Güneşi izleyip edip, onun batmasından sonra geceleyin ortaya çıkan aya, Güneşi bütün berraklığı ile ortaya çıkaran gündüze, Güneşi karanlığı ile örten ve onun görünmesini engelleyen geceye, Göğe, Onu pek yüksek bir kubbe hâlinde ve eşsiz bir nizam içinde binâ eden Allah’a, Yeryüzüne, Onu canlıların yaşaması için yayıp döşeyen Allah’a, Nefse, Onu en güzel şekilde biçimlendirip düzenleyen, ona fücûr ve takvâsını ilham eden Allah’a! Bu on bir yeminin ardından bir de mânayı daha çok kuvvetlendirmesi için “elbette, mutlaka” mânasında قد (kad) edatını kullanmakta ve ancak bu güçlü te’kîd ve te’yîdlerden sonra nefsini arındırıp temizleyen kimsenin, mutlaka kurtuluşa ereceğini; aksine onu günah ve mâsiyetlerle kirleten kimsenin ise muhakkak hüsrâna uğrayacağını beyân etmektedir. Câlib-i dikkattir ki, Kur’ân-ı Kerîm’de Cenâb-ı Hak, nefs tezkiyesinden başka hiçbir hususta, bu şekilde üst üste on bir defa yemin etmemektedir. Bu gerçek, insanın kurtuluşu için nefs tezkiyesinin ne kadar mühim ve zarûrî olduğunu ifadeye kâfîdir.

Cenâb-ı Hakk’ın yemin etmesi, üzerine yemin edilen varlıkların kıymet ve şereflerini bildirmekle beraber, aslında o yeminden sonra ifade edilen ilâhî beyânın, azamet ve ehemmiyetini göstermek içindir. Bu âyetlerdeki yeminlerde de durum böyledir. Bu yeminlerle bir taraftan, bu varlıkları yaratan Allah’ın sonsuz kudretine dikkat çekilirken, bir taraftan da yeminlerin cevabı olarak gelen insan gerçeğine, nefsin hakikatine ve ebedî kurtuluş için onu tezkiye etmenin ehemmiyetine nazar-ı dikkatler celbedilir.

Diğer taraftan üzerine yemin edilen hususlar ile nefsin mâhiyeti arasında da kuvvetli bir irtibat vardır. Şöyle ki: Kur’ân-ı Kerîm, gerçekleri zihinlere iyice yerleştirmek için konuları çoğu kez zıtlarıyla izah eder. Burada da daha çok zıtlar üzerinde durulur. Alamet ve neticelerinin aynı olmadığı, birbirinin hep diğerinin tersi olduğu belirtilir. Bu açıdan bakıldığında:

Güneş ve ay birbirinin zıddı sayılabilir. Çünkü güneş çok parlak, aynı zamanda sıcaktır. Buna karşın ayın kendisi aydınlık değildir. Güneş varken, aslında o da gökte olmasına rağmen ay görünmez. Ancak güneş battıktan sonra ortaya çıkar. Fakat, güneş gibi, geceyi gündüze çevirecek kadar aydınlığı yoktur. Ayrıca onun parlaklığında, güneşin ısısıyla meydana gelen şeyleri oluşturacak kadar sıcaklık da yoktur. Bununla birlikte ayın kendine has bazı özellikleri de güneşte yoktur.

Gündüz ile gece de birbirinin zıddıdır. İkisinin tesir ve sonuçları elbette aynı değildir. Gök ile yer de birbirinin zıddıdır. Rabbimiz göğü yükseğe asmış, yeryüzünü ise semâ tavanı altında yatak gibi döşemiştir. İkisi de kâinatın nizamına hizmet etmektedir. Ancak ikisinin tesir ve neticeleri gök ile yer kadar farklıdır. İşte birbirine zıt bu deliller serdedildikten sonra insanın nefsine işaret edilir. Cenâb-ı Hakk’ın, birbirine zıt olan fücûr ve takvâyı, kötülük ve iyiliği iki zıt temâyül olarak onun benliğine yerleştirdiği haber verilir. Bunlar güneş ve ay, gündüz ve gece, gök ve yer gibi biri diğerine zıt iki özelliktir. Çünkü birisi fücurdur ve kötü bir şeydir; öbürü ise takvâdır ve iyi bir şeydir. Güneş ve ay, gece ve gündüz, gök ve yeryüzü nasıl aynı şey değilse, onların tesir ve neticeleri nasıl birbirinden farklı ise, fücur ve takvâ da birbirine zıttır. Tesir ve sonuçları kesinlikle farklı olacaktır. Fücur, Allah Teâlâ’nın fücur diye haber verdiği şeydir. Takvâ da O’nun kabul buyurduğu takvâdır. Allah’ın indinde bu iki şeyin neticesi de ayrıdır. Buna göre insan bu dünyada iyilikle kötülüğü aynı görmemelidir. Allah’ın iyi dediğini iyi tanıyıp onun peşinden gitmeli; kötü dediğini kötü tanıyıp ondan da uzaklaşmalıdır. Çünkü Allah iyiliğin peşinden gidenlere mükâfat verecek, kötülüğün peşinden gidenleri ise cezalandıracaktır.

1. Ve-şşemsi ve duhâhâ

Yemin olsun güneşe ve onun kuşluk vaktindeki aydınlığına,

2. Velkameri iżâ telâhâ

Güneşi izleyip ışığını yansıtan aya,

3. Ve-nnehâri iżâ cellâhâ

Onu ortaya çıkarıp gösteren gündüze,

4. Velleyli iżâ yaġşâhâ

Onu bürüyüp gizleyen geceye,

5. Ve-ssemâ-i vemâ benâhâ

Gökyüzüne ve onu binâ edene,

6. Vel-ardi vemâ tahâhâ

Yeryüzüne ve onu yayıp döşeyene,

7. Ve nefsin vemâ sevvâhâ

Nefse ve onu düzgün bir biçimde yaratıp düzenleyene,

8. Fe-elhemehâ fucûrahâ ve takvâhâ

Ona kötü ve iyi olma kâbiliyetini ilham edene ki:

9. Kad efleha men zekkâhâ

Nefsini maddî ve mânevî kirlerden temizleyen kesinlikle kurtuluşa erecektir.

10. Ve kad ḣâbe men dessâhâ

Onu günahlara gömen de elbette ziyâna uğrayacaktır.

11. Keżżebet śemûdu bitaġvâhâ

Semûd kavmi, sınır tanımaz azgınlığı yüzünden peygamberini yalanladı.

12. İżi-nbe’aśe eşkâhâ

Nihâyet diğerlerinin kışkırtmasıyla içlerinde en azılı olanı, deveyi kesmek için ileri fırladı.

13. Fekâle lehum rasûlu(A)llâhi nâkata(A)llâhi ve sukyâhâ

Allah’ın peygamberi Sâlih onlara: “Allah’ın mûcize olarak yarattığı şu dişi deveye zarar vermekten sakının ve onun su içme hakkına dokunmayın” dedi.

14. Fekeżżebûhu fe’akarûhâ fedemdeme ‘aleyhim rabbuhum biżenbihim fesevvâhâ

Fakat onu yalanladılar ve deveyi kestiler. Rableri de günahları yüzünden başlarına azap indirip hepsini yerle bir etti.

15. Velâ yeḣâfu ‘ukbâhâ

Allah, onları helâk etmesinin sonucundan asla endişe duyacak değildir!

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Kur’an-ı Kerim: Leyl Suresi Meali

HIZLI YORUM YAP