İmsak Vakti a 02:00
Mersin AÇIK 31°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

Yunus suresi: ”Arapça okunuşu, Türkçe anlamı?”

Hükmü kesin olan Allah'u Tealâ, ''emir ve yasaklarını'' tebliğ etmek için kavimlere kendi dillerinde peygamberler gönderdi. Kafirler, peygamberlere verilen mucizeleri sihirbazlıkla suçladı. Putperestliği icat edip gözlerinin gördüklerini inkar ettiler. Kendi yarattıkları putlara taptılar. Kafirler: ''Allah, insanlar arasından Muhammed gibi bir elçiyi göndermekten ırak ve yücedir'' dediler. Hz. Muhammed'in peygamberliğini inkar ettiler. Allah'u Teala bu ayeti kerimeyi indirdi.

Allah’u Tealâ: ”Şüphesiz Yûnus da peygamberlerdendi. Hani o, kavmine vaadettiği azab gelmeyince aralarından çıkıp yüklü bir gemiyle kaçmıştı. Gemide olanlarla karşılıklı kura çekmişti. Yenilenlerden olmuştu. Bu sebeple denize atılmıştı. Kavminden kaçmıştı. Nefsini kınıyordu. Pişmanlık içindeyken onu büyük bir balık yuttu. Eğer o Allah’ı çok teşbih edenlerden olmasaydı, insanların yeniden diriltilecekleri güne kadar balığın karnında kalırdı. Biz onu, hasta bir halde ıssız bir sahile attık. Onun üstüne gölge yapması ve ondan beslenmesi için kabak cinsinden bir ağaç bitirdik. Biz Yunus’u yüz bin kişilik bir topluluğa veya daha da artmakta olan bir kavme peygamber olarak gönderdik. Onlar bu defa iman ettiler, bunun üzerine bizde kendilerine belli bir vakte kadar nimetlerimizden nasiplendirdik.”

1. Elif lam ra tilke ayatül kitabil hakım

TÜRKÇE ANLAMI: Bunlar hikmet dolu Kitab’ın âyetleridir.

2. Ekane linnasi aceben en evhayna ila racülim minhüm en enzirin nase ve beşşirillezıne amenu enne lehüm kademe sıdkın ınde rabbihim kalel kafirune inne haza le sahırum mübın

TÜRKÇE ANLAMI: Kendi içlerinden birisine: ”İnsanları Allah’ın azabı ile uyar. İman edip inanlara; Rableri katında kendileri için bir doğruluk makamı olduğunu müjdele,” diye vahy etmemiz, insanlar için şaşılacak bir şey mi oldu ki, kâfirler: “Hiç şüphesiz bu besbelli bir sihirbaz.” dediler.

3. İnne rabbe kümüllahüllezı halekas semavati vel erda fı sitteti eyyamin sümmesteva alel arşi yüdebbirul emr ma min şefıın illa mim ba'di iznih zalikümüllahü rabbüküm fa'büduh efela tezekkerun

TÜRKÇE ANLAMI: Doğrusu sizin Rabbiniz, gökleri ve yerleri altı günde yarattı. Sonra arşa hükmeden, her işi yerli yerince düzene koyan ve yöneten Allah’tır. O’nun izni olmadan şefaat edebilecek hiç kimse yoktur. İşte Rabbimiz olan Allah budur. Öyleyse O’na kulluk edin. Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?

4. İleyhi merciuküm cemıa va'dellahi hakka innehu yebdeül halka sümme yüıydühu li yecziyellezıne amenu ve amilus salihati bil kıst vellezıne keferu lehüm şerabüm min hamımiv ve azabün elımüm bima kanu yekfürun

TÜRKÇE ANLAMI: Hepinizin dönüşü yalnızca O’nadır. Bu, Allah Teâlâ’nın hak olarak verdiği kesin sözdür. O mahlukatı (varlıkları) önce yoktan yaratır; sonra da iman edip salih amel işleyenlere mükafat vermek için onları (ölümlerinin ardından yeniden diriltir) huzuruna geri çevirir. Kâfir olanlara gelince, inkârlarında ısrarları yüzünden, kaynar sudan bir içecek ve acı bir azap vardır.

5. Hüvellezı cealeş şemse dıyaev vel kamera nurav ve kadderahu menazile li ta'lemu adedes sinıne vel hısab ma halekallahü zalike illa bil hakk yüfassılül ayati li kavmiy ya'lemun

TÜRKÇE ANLAMI: O, güneşi bir ışık (kaynağı), ayı da (geceleyin) bir aydınlık (kaynağı) kılan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona menziller takdir edendir. Allah, bunları (boş yere değil) ancak gerçek ile (hikmeti gereğince) yaratmıştır. O, âyetlerini, bilen bir topluma ayrı ayrı açıklamaktadır.

6. İnne fıhtilafil leyli ven nehari ve ma halekallahü fis semavati vel erdı le ayatil li kavmiy yettekun:

TÜRKÇE ANLAMI: Şüphesiz gece ve gündüzün ard arda değişmesinde, Allah’ın göklerde ve yeryüzünde yarattığı şeylerde, Allah’a karşı gelmekten sakınan bir toplum için pek çok deliller vardır.

7. İnnellezıne la yercune likaena ve radu bil hayatid dünya vatmeennu biha vellezıne hüm an ayatina ğafilun

TÜRKÇE ANLAMI: Mahşer günü huzurumuza çıkacaklarını hiç hesaba katmayan, dünya hayatını âhirete tercih ederek nihâî mutluluk, tatmin ve huzuru onda arayan ve hem kevnî hem de kavlî âyetlerimize büsbütün ilgisiz kalanlara gelince:

8. Ülaike me'vahümün naru bima kanu yeksibun

TÜRKÇE ANLAMI: Kazandıkları günahlar yüzünden onların varacağı yer cehennemdir.

9. İnnellezıne amenu ve amilus salihati yehdıhim rabbühüm bi ımanihim tecrı min tahtihimül enharu fı cennatin neıym

TÜRKÇE ANLAMI: Buna karşılık iman edip sâlih amel işleyenlere gelince, Rableri onları imanları sâyesinde doğru yola erdirecektir. Neticede onlar, içinde her türlü nimetin kaynadığı cennetlerde yaşayacak; bahçelerinin arasından, köşklerinin altından ırmaklar akacaktır.

10. Da'vahüm fıha sübhanekellahümme ve tehıyyetühüm fıha selam ve ahıru da'vahüm enil hamdü lillahi rabbil alemın

TÜRKÇE ANLAMI: Bunların oradaki duaları, “Seni eksikliklerden uzak tutarız Allah’ım!”, aralarındaki esenlik dilekleri, “selâm”; dualarının sonu ise, “Hamd âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur” sözleridir.

11. Ve lev yüaccilüllahü lin nasiş şerratı'calehüm bil hayri le kudiye ileyhim ecelühüm fe nezerullezıne la yercune likaena fı tuğyanihim ya'mehun

TÜRKÇE ANLAMI: Eğer Allah, insanlara onların hemen hayra kavuşmayı istedikleri gibi, şerri de acele verseydi, elbette onların ecellerine hükmolunurdu. İşte biz, bize kavuşmayı ummayanları, kendi azgınlıkları içinde bocalar hâlde bırakırız.

12. Ve iza messel insaned durru deanna li cembihı ev kaıden ev kaima felemma keşefna anhü durrahu merra keel lem yed'una ila durrim messeh kezalike züyyine lil müsrifıne ma kanu ya'melun

TÜRKÇE ANLAMI: İnsana bir sıkıntı dokundu mu, gerek yan üstü yatarken, gerek otururken, gerekse ayakta iken (her hâlinde bu sıkıntıdan kurtulmak için) bize dua eder. Ama biz onun bu sıkıntısını ondan kaldırdık mı, sanki kendisine dokunan bir sıkıntı için bize hiç yalvarmamış gibi geçer gider. İşte o haddi aşanlara, yapmakta oldukları şeyler, böylece süslenmiş hoş gösterilmiştir.

13. Ve le kad ehleknel kurune min kabilküm lemma zalemu ve caethüm rusülühüm bil beyyinati ve ma kanu li yü'minu kezalike neczil kavmel mücrimın

TÜRKÇE ANLAMI: Andolsun, sizden önceki nice nesilleri peygamberleri, kendilerine apaçık deliller getirdikleri hâlde yalanlayıp zulmettikleri vakit helâk ettik. Onlar zaten inanacak değillerdi. İşte biz suçlu toplumu böyle cezalandırırız.

14. Sümme cealnaküm halaife fil erdı mim ba'dihim li nenzura keyfe ta'melun

TÜRKÇE ANLAMI: Sonra, nasıl davranacağınızı görelim diye, onların ardından yeryüzünde sizi onların yerine getirdik

15. Ve iza tütla aleyhim ayatüna beyyinatin kalellezıne la yercune likaene'ti bi kur'anin ğayri haza ev beddilh kul ma yekunü lı en übeddilehu min tilkai nefsı in ettebiu illa ma yuha ileyy innı ehafü in asaytü rabbı azabe yevmin azıym

TÜRKÇE ANLAMI: Âyetlerimiz kendilerine apaçık birer delil olarak okunduğunda, (öldükten sonra) bize kavuşmayı ummayanlar, “Ya (bize) bundan başka bir Kur’an getir veya onu değiştir” dediler. De ki: “Onu kendiliğimden değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben ancak bana vahyolunana uyarım. Eğer Rabbime isyan edecek olursam, elbette büyük bir günün azabından korkarım.”

16. Kul lev şaellahü ma televtühu aleyküm ve la edraküm bihı fe kad lebistü fıküm umüram min kablih e fela ta'kılun

TÜRKÇE ANLAMI: De ki: “Eğer Allah dileseydi, ben size onu okumazdım, Allah da size onu bildirmezdi. Ben sizin aranızda bundan (Kur’an’ın inişinden) önce (kırk yıllık) bir ömür yaşadım. Hiç düşünmüyor musunuz?”

17. Fe men azlemü mimmeniftera alellahi keziben ev kezzebe vi ayatih innehu la yüflihul mücrimun

TÜRKÇE ANLAMI: Allah adına yalan uydurandan veya O’nun âyetlerini yalanlayandan daha zâlim kim olabilir? Şu bir gerçek ki, günahlara dalmış inkârcı suçlular asla kurtuluşa eremezler.

18. Ve ya'büdune min dunillahi ma la yedurruhüm ve la yenfeuhüm ve yekulune haülai şüfeaüna ındellah kul etünebbiunellahe bima la ya'lemü fis semavati ve la fil ard sübhanehu ve teala amma yaşrikun

TÜRKÇE ANLAMI: Allah’ı bırakıp, kendilerine ne zarar, ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve “İşte bunlar Allah katında bizim şefaatçılarımızdır” diyorlar. De ki: “Siz, Allah’a göklerde ve yerde O’nun bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? O, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır, yücedir.”

19. Ve ma kanen nasü illa ümmetev vahıdeten fahtelefu ve lev la kelimetün sebekat mir rabbike le kudiye beynehüm fıma fıhi yahtelifun

TÜRKÇE ANLAMI:İnsanlar başlangıçta tevhit inancına bağlı tek bir ümmet idiler; sonra ayrılığa düştüler. Eğer azabın ertelenmesiyle ilgili olarak ezelde Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, ayrılığa düştükleri hususlarda aralarında derhal hüküm verilirdi.

20. Ve yekulune lev la ünzile aleyhi ayetüm mir rabbih fe kul innemel ğaybü lillahi fentezıru innı meaküm minel müntezırın

TÜRKÇE ANLAMI:“Ona (peygambere) Rabbinden bir mucize indirilse ya!” diyorlar. De ki: “Gayb ancak Allah’ındır. Bekleyin, şüphesiz ben de sizinle birlikte bekleyenlerdenim!”

21. Ve iza ezaknen nase rahmetem mim ba'di darrae messethüm iza lehüm merun fı ayatina kulillahü esrau mekra inne rusülena yektübune ma temkürun

TÜRKÇE ANLAMI: Kendilerine dokunan bir sıkıntıdan sonra, insanlara bir rahmet (ferahlık ve mutluluk) tattırdığımız zaman, bir de bakarsın ki âyetlerimiz hakkında onların tuzakları (birtakım tertipleri ve asılsız iddiaları) vardır. De ki: “Allah, daha çabuk tuzak kurar.” Şüphesiz elçilerimiz (melekler) kurmakta olduğunuz tuzakları yazıyorlar.

22. Hüvellezı yüseyyiruküm fil berri vel bahr hatta iza küntüm fil fülk ve cerayne bihim bi rıyhın tayyibetiv ve ferihu biha caetha rıhun asıfüv ve caehümül mevcü min külli mekaniv ve zannu ennehüm ühıyta bihim deavüllahe muhlisıyne lehüd dın lein enceytena min hazihı le nekunenne mineş şakirın

TÜRKÇE ANLAMI: O, sizi karada ve denizde gezdirip dolaştırandır. Öyle ki gemilerle denize açıldığınız ve gemilerinizin içindekilerle birlikte uygun bir rüzgârla seyrettiği, yolcuların da bununla sevindikleri bir sırada ona şiddetli bir fırtına gelip çatar ve her taraftan dalgalar onlara hücum eder de çepeçevre kuşatıldıklarını, batıp boğulacaklarını anlayınca dini Allah’a has kılarak “Andolsun, eğer bizi bundan kurtarırsan, mutlaka şükredenlerden olacağız” diye Allah’a yalvarırlar.

23. Felemma encahüm izahüm yebğune fil erdı bi ğayril hakk ya eyyühennasü innema bağyüküm ala enfüsiküm metaal hayatid dünya sümme ileyna merciuküm fe nünebbiüküm bima küntüm ta'melun

TÜRKÇE ANLAMI: Fakat onları kurtarınca, bir de bakarsın ki yeryüzünde haksız yere taşkınlık yapıyorlar. Ey İnsanlar! Sizin taşkınlığınız, sırf kendi aleyhinizedir. Bununla sadece dünya hayatının yararını elde edersiniz. Sonunda dönüşünüz bizedir. Biz de bütün yaptıklarınızı size haber vereceğiz.

24. İnnema meselül hayatid dünya ke main enzelnahü mines semai fahteleta bihı nebatül erdı mimma ye'külün nasü vel en'am hatta iza ehazetil erdu zuhrufeha vezzeyyenet ve zanne ehlüha ennehüm kadirune aleyha etaha emruna leylen ev neharan fe cealnaha hasıyden ke el lem tağne bil ems kezalike nüfessılül ayati li kavmiy yetefekkerun

TÜRKÇE ANLAMI: Dünya hayatının hâli, ancak gökten indirdiğimiz bir yağmurun hâli gibidir ki, insanların ve hayvanların yedikleri yeryüzü bitkileri onunla yetişip birbirine karışmıştır. Nihayet yeryüzü o bitkilerle bütün zinet ve güzelliklerini alıp süslendiği ve sahipleri de onun üzerine her türlü tasarrufa kadir olduklarını sandıkları bir sırada, geceleyin veya güpegündüz ansızın ona emrimiz (afetimiz) geliverir de, bunları, sanki dün yerinde hiç yokmuş gibi, kökünden yolunmuş bir hâle getiririz. İşte düşünen bir toplum için, âyetleri böyle ayrı ayrı açıklıyoruz.

25. Vallahü yed'u ila daris selam ve yehdı mey yeşaü ila sıratım müstekıym

TÜRKÇE ANLAMI: Allah, kullarını her bakımdan emniyet ve esenlik yurduna dâvet eder ve kimi dilerse onu doğru yola eriştirir.

26. Lillezıne ahsenül husna ve ziyadeh ve la yerheku vücuhehüm kateruv ve la zilleh ülaike ashabül cenneh hüm fıha halidun

TÜRKÇE ANLAMI: Güzel iş yapanlara karşılık olarak daha güzeli ve bir de fazlası vardır. Onların yüzlerine ne bir kara bulaşır, ne de bir zillet. İşte onlar cennetliklerdir ve orada ebedî kalacaklardır.

27. Vellezıne kesebüs seyyiati cezaü seyyietim bi misliha ve terhekuhüm zilleh ma lehüm minellahi min asım keennema uğşiyet vücuhühüm kıtaam minel leyli muslima ülaike ashabün nar hüm fıha halidun

TÜRKÇE ANLAMI: Kötü işler yapmış olanlara gelince, bir kötülüğün cezası misliyledir ve onları bir zillet kaplayacaktır. Onları Allah’ın azabından koruyacak hiçbir kimse de yoktur. Sanki yüzleri, karanlık geceden parçalarla örtülmüştür. İşte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.

28. Ve yevme nahşüruhüm cemıan sümme nekulü lillezıne eşraku mekaneküm entüm ve şürakaüküm fe zeyyelna beynehüm ve kale şürakaühüm ma küntüm iyyana ta'büdun

TÜRKÇE ANLAMI: Onların hepsini bir araya toplayacağımız, sonra da Allah’a ortak koşanlara, “Siz de, ortaklarınız da yerinizde bekleyin” diyeceğimiz günü düşün. Artık onların ortak koştuklarıyla aralarını tamamen ayırırız ve ortak koştukları derler ki: “Siz bize ibadet etmiyordunuz.”

29. Fe kefa billahi şehıdem beynena ve beyneküm in künna an ıbadetiküm leğafilın

TÜRKÇE ANLAMI: “Şimdi sizinle bizim aramızda şahit olarak Allah yeter. Sizin bize ibadet ettiğinizden bizim haberimiz yoktur,”

30. Hünalike teblu küllü nefsim ma eslefet ve ruddu ilellahi mevlahümül hakkı ve dalle anhüm ma kanu yefterun

TÜRKÇE ANLAMI: Orada herkes daha önce yaptığı şeyleri yoklayacak ve kendi akıbetini öğrenecek, hepsi de gerçek sahipleri olan Allah’a döndürülecekler ve ilâh diye uydurdukları şeyler onları yüzüstü bırakıp kendilerinden kaybolup gidecektir.

31. Kul mey yerzükuküm mines semai vel erdı emmey yemliküs sem'a vel ebsara ve mey yuhricül hayye minle miyyiti ve yuhricül meyyite minel hayyi ve mey yüdebbirul emr fe seyekulunellah fe kul efela tettekun

TÜRKÇE ANLAMI: De ki: “Sizi gökten ve yerden kim rızıklandırıyor? Ya da işitme ve görme yetisi üzerinde kim mutlak hâkimdir? Ölüden diriyi, diriden ölüyü kim çıkarıyor? İşleri kim yürütüyor?” “Allah” diyecekler. De ki: “O hâlde, Allah’a karşı gelmekten sakınmayacak mısınız?”

32. Fe zalikümüllahü rabbükümülhakk fe maza badel hakkı illed dalal fe enna tusrafun

TÜRKÇE ANLAMI: İşte O, sizin gerçek Rabbiniz olan Allah’tır. Hak’tan sonra sadece sapıklık vardır. O hâlde, nasıl oluyor da haktan döndürülüyorsunuz?

33. Kezalike hakkat kelimetü rabbike alellezıne feseku ennehüm la yü'minun

TÜRKÇE ANLAMI: Rabbinin yoldan çıkanlar hakkındaki, “Onlar artık imana gelmezler” sözü, işte böylece gerçekleşmiştir.

34. Kul hel min şürakaiküm mey yebdeül halka sümme yüıydüh kulillahü yebdeül halkü sümme yüıydühu fe enna tü'fekun

TÜRKÇE ANLAMI: De ki: “Allah’a ortak tanıdıklarınız arasında, varlığı yoktan yaratacak ve ölümünden sonra onu yeniden diriltecek biri var mı?” De ki: “Tüm varlığı ilk defa Allah yaratır; sonra onları yeniden diriltir. O hâlde, nasıl oluyor da haktan çevriliyorsunuz?”

35. Kul hel min şürakaiküm mey yehdı ilel hakk kulillahü yehdı lil hakk e fe mey yehdı ilel hakkı ehakku ey yüttebea emmel la yehiddı illa ey yühda fe ma leküm keyfe tahkümun

TÜRKÇE ANLAMI: De ki: “Allah’a koştuğunuz ortaklarınızdan hakka iletecek olan bir kimse var mı?” De ki: “Hakka Allah iletir.” Öyle ise, hakka ileten mi uyulmaya daha lâyıktır, yoksa iletilmedikçe doğru yolu bulamayan kimse mi? Ne oluyor size? Nasıl hüküm veriyorsunuz?”

36. Ve ma yettebiu ekseruhüm illa zanna innez zanne la yuğnı minel hakkı şey'a innellahe alımüm bima yef'alun

TÜRKÇE ANLAMI: Onların çoğu ancak zannın ardından gider. Oysa zan, hak namına hiçbir şeyin yerini tutmaz. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilendir.

37. Ve ma kane hazel kur'anü ey yüftera min dunillahi ve lakin tasdıkallezı beyne yedeyhi ve tefsıylel kitabi la raybe fıhi mir rabbil alemın

TÜRKÇE ANLAMI: Bu Kur’an, Allah’tan indirilmiş olup başkası tarafından uydurulmamıştır. Fakat o, kendinden öncekileri doğrulayıcı ve Kitab’ı Allah’ın Levh-i Mahfuz’daki yazısını açıklayıcı olarak, indirilmiştir. Bunda hiçbir şüphe yoktur. O âlemlerin Rabbi tarafındandır.

38. Em yekulunefterah kul fe'tu bi suratim mislihı ved'u menisteta'tüm min dunillahi in küntüm sadikıyn

TÜRKÇE ANLAMI: Yoksa onu Muhammed kendisi uydurdu mu diyorlar? De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi siz de onun benzeri bir sûre getirin ve Allah’tan başka çağırabileceğiniz kim varsa onları da yardıma çağırın.

39. Bel kezzebu bima lem yühıytu bi ılmihı ve lemma ye'tihim te'vılüh kezalike kezzebellezıne min kablihim fenzur keyfe kane akıbetüz zalimın

TÜRKÇE ANLAMI: Hayır öyle değil. Onlar, ilmini kavrayamadıkları ve kendilerine yorumu gelmemiş olan bir şeyi yalanladılar. Kendilerinden öncekiler de peygamberleri ve onlara indirilen kitapları böyle yalanlamışlardı. Bak, o zalimlerin sonu nasıl oldu.

40. Ve minhüm mey yü'minü bihı ve minhüm mel la yü'minü bih ve rübbüke a'lemü bil müfsidın

TÜRKÇE ANLAMI: İçlerinden öylesi var ki ona Kur’an’a inanır; yine onlardan öylesi de var ki ona inanmaz. Rabbin bozguncuları daha iyi bilendir.

41. Ve in kezzebuke fe kul lı amelı ve leküm amelüküm entüm berıune mimma a'melü ve ene berıüm mimma ta'melun

TÜRKÇE ANLAMI: Eğer onlar seni yalanlarlarsa, de ki: “Benim işim bana aittir; sizin işiniz de size. Siz benim yaptığımdan uzaksınız; ben de sizin yapmakta olduğunuz şeylerden uzağım sorumlu değilim.”

42. Ve minhüm mey yestemiune ileyk e fe ente tüsmius summe ve lev kanu la ya'kılun

TÜRKÇE ANLAMI: Onlardan sana kulak verenler de vardır. Fakat sağırlara, hele akılları da ermiyorsa, sen mi işittireceksin?

43. Ve minhüm mey yenzuru ileyk e fe ente tehdil umye ve lev kanu la yübsırun

TÜRKÇE ANLAMI: Onlardan bir kısmı da senin yüzüne bakıp durur. Hele bir de kalp gözleriyle görmüyorlarsa, o körlere sen mi doğru yolu göstereceksin?

44. İnnellahe la yazlimün nase şey'ev ve lakinnen nase enfüsehüm yazlimun

TÜRKÇE ANLAMI: Şurası kesindir ki Allah, insanlara zerre kadar zulmetmez. Ne var ki, insanlar kendi kendilerine zulmedip duruyorlar.

45. Ve yevme yahşüruhüm keel lem yelbesu illa saatem minen nehar iyetearafune beynehüm kad hasirallezıne kezzebu bi likaillahi ve ma kanu mühtedın

TÜRKÇE ANLAMI: Allah onları mahşerde topladığı gün, sanki dünyada sadece günün bir saatinde birbirleriyle tanışmaya yetecek kadar kısa bir süre kaldıklarını sanacaklardır. Allah’ın huzuruna çıkacaklarına inanmamış ve doğru yolu tutmamış olanlar hiç şüphesiz en büyük ziyana uğramış olacaklar.

46. Ve imma nüriyenneke ba'dallezı neıdühüm ev neteveffeyenneke fe ileyna merciuhüm sümmellahü şehıdün ala ma yef'alun

TÜRKÇE ANLAMI: Onları tehdit ettiğimiz şeylerin bir kısmını sana göstersek de, göstermeden seni vefat ettirsek de sonunda onların dönüşü bizedir. Sonra, Allah onların yapmakta olduklarına da şahittir.

47. Ve likülli ümmetir rasul fe iza cae rasulühüm kudiye beynehüm bil kıstı ve hüm la yuzlemun

TÜRKÇE ANLAMI: Her ümmetin bir peygamberi vardır. Onların peygamberi tebliğini yaptığı zaman, aralarında adaletle hükmedilir ve onlara asla zulmedilmez.

48. Ve yekulune meta hazel va'dü in küntüm sadikıyn

TÜRKÇE ANLAMI: Kâfirler: “Eğer doğru söylüyorsanız, peki bu va‘dedilen azap veya kıyâmet ne zaman gerçekleşecek?” diyorlar.

49. Kul la emlikü li nefsı darrav ve la nef'an illa ma şaellah likülli ümmetinecel iza cae ecelühüm fe la yeste'hırune saatev ve la yestakdimun

TÜRKÇE ANLAMI: De ki: “Allah dilemedikçe, ben kendime bile ne bir zarar, ne de fayda verme gücüne sahibim. Her milletin bir eceli vardır. Onların eceli geldi mi, ne bir an geri kalabilirler ne de öne geçebilirler.”

50. Kul eraeytüm in etaküm azabühu beyaten ev neharam maza yesta'cilü minhül mücrimun

TÜRKÇE ANLAMI: De ki: “Söyleyin bakalım, O’nun azabı size geceleyin veya gündüzün ansızın gelecek olsa, suçlular bunun hangisini acele isterler?” Bunların hiçbiri istenecek bir şey değildir.

51. Esümme iza ma vekaa amentüm bih al ane ve kad küntüm bihı testa'cilun

TÜRKÇE ANLAMI: Onlara: “Azap gerçekleştikten sonra mı O’na iman ettiniz? Şimdi mi!? Oysa siz onu acele istiyordunuz” denilecek.

52. Sümme kıyle lillezıne zalemu zuku azabel huld hel tüczevne illa bima küntüm teksibun

TÜRKÇE ANLAMI: Sonra da zulmedenlere, “Ebedî azabı tadın! Siz ancak vaktiyle kazanmakta olduğunuzun cezasına çarptırılıyorsunuz” denilecektir.

53. Ve yestembiuneke ehakkun hu kul ı ve rabbı innehu lehakkuv ve ma entüm bi mu'cizın

TÜRKÇE ANLAMI: “O azap gerçek midir?” diye senden haber soruyorlar. De ki: “Evet, Rabbime andolsun ki o elbette gerçektir. Siz bu konuda Allah’ı âciz kılacak değilsiniz.”

54. Ve lev enne li külli nefsin zalemet ma fil erdı leftedet bih ve eserrun nedamete lemma raevül azab ve kudiye beynehüm bil kıstı ve hüm la yuzlemun

TÜRKÇE ANLAMI: O gün zulmetmiş olan herkes, eğer yeryüzündeki her şeye sahip olsa, kendini kurtarmak için onu fidye verir. Azabı gördüklerinde, için için derin bir pişmanlık duyarlar. Onlara zulmedilmeksizin aralarında adaletle hükmedilir.

55. Ela inne lillahi ma fis semavati vel ard e la inne va'dellahi hakkuv ve lakinne ekserahüm la ya'lemun

TÜRKÇE ANLAMI: Bilesiniz ki, göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Yine bilesiniz ki, Allah’ın va’di haktır. Fakat onların çoğu bunu bilmez.

56. Hüve yuhyı ve yümıtü ve ileyhi türceun

TÜRKÇE ANLAMI: O, diriltir ve öldürür; ancak O’na döndürüleceksiniz.

57. Ya eyyühen nasü kad caetküm mev'ızatüm mir rabbiküm ve şifaül lima fis suduri ve hüdev ve rahmetül lil mü'minın

TÜRKÇE ANLAMI: Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir öğüt, kalplere bir şifâ ve inananlar için yol gösterici bir rehber ve rahmet olan Kur’an geldi.

Kul bi fadlillahi ve bi rahmetihı fe bi zalike felyefrahu hüve hayrum mimma yecmeun

TÜRKÇE ANLAMI: De ki: “Ancak Allah’ın lütuf ve rahmetiyle, yalnız bunlarla sevinsinler. Bu, onların toplayıp durduklarından daha hayırlıdır.”

59. Kul e raeytüm ma enzelellahü leküm mir rizkın fe cealtüm minhü haramev ve halala kul allahü ezine leküm em alellahi tefterun

TÜRKÇE ANLAMI: De ki: “Allah’ın size indirdiği; sizin de, bir kısmını helâl, bir kısmını haram kıldığınız rızıklar hakkında ne dersiniz?” De ki: “Bunun için Allah mı size izin verdi, yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz?”

60. Ve ma zannüllezıne yefterune alellahil kezibe yevmel kıyameh innellahe lezu fadlin alen nasi ve lakinne ekserahüm la yeşkürun

TÜRKÇE ANLAMI: Allah’a karşı yalan uyduranların, kıyamet günü hakkındaki zanları nedir? Şüphesiz Allah insanlara karşı çok lütufkârdır, fakat onların çoğu O’nun nimetlerine şükretmezler.

61. Ve ma tekunü fı şe'niv ve ma tetlu minhü min kur'aniv ve la ta'melune min amelin illa künna aleyküm şühuden iz tüfıdune fıh ve ma ya'zübü ar rabbike mim miskali zirratin fil erdı ve la fis semai ve la asğara min zalike ve la ekbera illa fı kitabim mubın

TÜRKÇE ANLAMI: Ey Muhammed! Ne durumda olursan ol, Kur’an’dan ne okursan oku, ey insanlar siz de her ne iş yaparsanız yapın, o işe dalıp gittiğiniz zaman mutlaka biz üzerinizde şâhidiz. Ne yerde ne gökte zerre miktarı bir şey bile Rabbinden gizli kalabilir. Bundan küçük olsun, büyük olsun ne varsa hepsi istisnâsız apaçık bir kitapta Levh-i Mahfuz’da yazılıdır.

62. Ela inne evliyaellahi la havfün aleyhim ve la hüm yahzenun

TÜRKÇE ANLAMI: Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına hiçbir korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir.

63. Ellezıne amenu ve kanu yettekun

TÜRKÇE ANLAMI: Onlar hakkiyle iman etmişlerdir ve Allah’a karşı gelmekten sakınıp vazîfelerini tam olarak yerine getirirler.

64. Lehümül büşra fil hayated dünya ve fil ahırah la tebdıle li kelimatillah zalike hüvel fevzül azıym

TÜRKÇE ANLAMI: Dünya hayatında da, ahirette de onlar için müjde vardır. Allah’ın sözlerinde hiçbir değişme yoktur. İşte bu büyük başarıdır.

65. Ve la yahzünke kavlühüm innel ızzete lillahi cemıa hüves semıul alım

TÜRKÇE ANLAMI: Rasûlüm! İnkârcıların ileri geri konuşmaları sakın seni üzmesin. Hiç şüphesiz bütün yücelik, üstünlük ve şeref Allah’ındır. Her şeyi hakkiyle işiten, kemâliyle bilen O’dur.

66. Ela inne lillahi men fis semavati ve men fil ard ve ma yettebiullezıne yed'une min dunillahi şüraka' iy yettebiune illez zanne ve in hüm illa yahrusun

TÜRKÇE ANLAMI: Bilesiniz ki göklerde kim var, yerde kim varsa, hep Allah’ındır. Allah’tan başkasına tapanlar gerçekte Allah’a koştukları ortaklara tâbi olmuyorlar. Şüphesiz onlar ancak zanna uyuyorlar ve sadece yalan söylüyorlar.

67. Hüvellezı ceale lekümül leyle li zalike le ayatil li kavmiy yesmeun

TÜRKÇE ANLAMI: O, içinde dinlenesiniz diye geceyi sizin için karanlık; gündüzü ise aydınlık kılandır. Şüphesiz bunda işiten bir toplum için ibretler vardır.

68. Kalüttehazellahü veleden sübhaneh hüvel ğaniyy lehu ma fis semavati ve ma fil ard in ındeküm min sültanim bi haza e tekulune alellahi ma la ta'lemun

TÜRKÇE ANLAMI: Onlar: “Allah, çocuk edindi” dediler. Hâşâ! O bundan münezzehtir. O hiçbir şeye muhtaç değildir. Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi O’nundur. Allah’ın oğlu olduğuna dair elinizde bir deliliniz de asla yoktur. Yoksa siz, Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?

69. Kul innillezıne yefterune alellahil kezibe la yüflihun

TÜRKÇE ANLAMI: De ki: “Allah hakkında yalan uyduranlar asla kurtuluşa eremezler.”

70. Metaun fid dünya sümme ileyna merciuhum sümme nüzıkuhümül azabeş şedıde bima kanu yekfürun

TÜRKÇE ANLAMI: Onlar için dünyada geçici bir yararlanma vardır. Sonra dönüşleri bizedir. Sonra da, inkâr etmekte olduklarına karşılık onlara şiddetli azabı tattıracağız.

71. Vetlü aleyhim nebee nuh iz kale li kavmihı ya kavmi in kane kebüra aleyküm mekamı ve tezkırıı bi ayatillahi fe alellahi tevekkeltü fe ecmiu emraküm ve şürakaeküm sümme la yekün emruküm ve şürakaeküm sümme la yekün emruküm aleyküm ğummeten sümmakdu ileyye ve la tünzırun

TÜRKÇE ANLAMI: Rasûlüm! Onlara Nûh’un ibret dolu kıssasını anlat: Hani o kavmine şöyle demişti: “Ey kavmim! Şayet benim peygamber olarak aranızda bulunmam ve Allah’ın âyetlerini okuyup onlarla öğüt vermem size ağır geliyorsa, şunu bilin ki, ben sadece Allah’a güvenip dayandım. Haydi siz de tanrı diye taptığınız bütün varlıklarla birlikte toplanıp bana ne yapacağınıza karar verin. Ama, dikkat edin de, vereceğiniz bu karar sonradan başınıza bir belâ, bir pişmanlık sebebi olmasın. Bundan sonra bana hükmünüzü uygulayın; bana mühlet de vermeyin!

72. Fein tevelleytüm fe ma seeltüküm mir ecrv in ecriye illa alellahi ve ümirtü en ekune minel müslimın

TÜRKÇE ANLAMI: Eğer yüz çeviriyorsanız, sizden zaten hiçbir ücret istemedim. Benim ücretim, ancak Allah’a aittir. Bana müslümanlardan olmam emredildi.”

73. Fekezzebuhü fe necceynahü ve min meahu fil fülki ve cealnahüm halaife ve ağraknellezıne kezzebu bi ayatina fenzur keyfe kane akıbetül münzerın

TÜRKÇE ANLAMI: Onu yine de yalanladılar. Biz de onu ve onunla beraber gemide bulunanları kurtardık ve onları ötekilerin yerine geçirdik. Âyetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Bak, uyarılan fakat söz anlamayanların sonu nasıl oldu!

74. Sümme beasna mim ba'dihı rusülen ila kavmihim fe cauhüm bil beyyinati fe ma kanu li yü'minu bima kezzebu bihı min kabl kezalike natbeu ala kulubil mu'tedın

TÜRKÇE ANLAMI: Nûh’un ardından biz, daha pek çok peygamberi kendi toplumlarına gönderdik. Peygamberleri onlara apaçık deliller ve mûcizeler getirdiler. Fakat onlar daha önce yalanladıkları şeylere bir türlü inanmadılar. Haddi aşanların kalplerini işte biz böyle mühürlüyoruz!

75. Sümme beasna mim ba'dihim musa ve harune ila fir'avne ve meleihı bi ayatina festekberu ve kanu kavmem mücrimın

TÜRKÇE ANLAMI: Sonra bunların ardından Firavun ile ileri gelenlerine de Mûsâ ve Hârûn’u mucizelerimizle gönderdik. Ama büyüklük tasladılar ve suçlu bir toplum oldular.

76. Felemma caehümül hakku min ındina kalu inne haza le sıhrum mübın

TÜRKÇE ANLAMI: Katımızdan kendilerine hak (mucize) gelince, “Şüphesiz bu, apaçık bir sihirdir” dediler.

77. Kale musa e tekulune lil hakkı lemma caeküm e sıhrun haza ve la yüflihus sahırun

TÜRKÇE ANLAMI: Mûsâ: “Size hak gelince, onun hakkında böyle mi diyorsunuz? Bu bir sihir midir? Oysa sihirbazlar, iflah olmazlar!” dedi.

78. Kalu e ci'tena li telfitena amma vecedna aleyhi abaena ve tekune lekümel kibriyaü fil ard ve ma nahnü leküma bi mü'minın

TÜRKÇE ANLAMI: Dediler ki: “Bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz yoldan döndüresin de yeryüzünde hâkimiyet (devlet) ikinizin eline geçsin diye mi bize geldin? Biz ikinize de inanmıyoruz.”

79. Ve kale fir'avnü'tunı bi külli sahırin alım

TÜRKÇE ANLAMI: Firavun: “Bütün usta sihirbazları bana getirin” dedi.

80. Felemma caes seharatü kale lehüm musa elku ma entüm mülkun

TÜRKÇE ANLAMI: Sihirbazlar gelince, Musa onlara: “Ortaya ne atacaksanız atın!” dedi.

81. Felemma elkav kale musa ma ci'tüm bihis sıhr innellahe seyübtılüh innellahe la yuslihu amelel müfsidın

TÜRKÇE ANLAMI: Sihirbazlar atacaklarını atınca, Mûsâ dedi ki: “Sizin bu yaptığınız sihirdir. Allah, onu elbette boşa çıkaracaktır. Çünkü Allah, bozguncuların işini düzeltmez.

82. Ve yühıkkullahül hakka bi kelimatihı ve lev kerihel mücrimun

TÜRKÇE ANLAMI: Suçluların hoşuna gitmese de Allah, sözleriyle gerçeği açığa çıkaracaktır.

83. Fema amene li musa illa zürriyyetüm min kavmihı ala havfim min fir'avne ve meleihim ey yeftinehüm ve inne fir'avne lealin fil ard ve innehu le minel müsrifın

TÜRKÇE ANLAMI: Firavun ve kavminin kendilerine işkence etmesinden korkuya düştükleri için kavminden bir gurup gençten başka kimse Musa’ya iman etmedi. Firavun yeryüzünde ululuk taslayan bir diktatör ve haddi aşanlardandı.

84. Vekale musa ya kavmi in küntüm amentüm billahi fealleyhi tevekkelu in küntüm müslimın

TÜRKÇE ANLAMI: Mûsâ, “Ey kavmim! Eğer siz gerçekten Allah’a iman etmişseniz, eğer O’na teslim olmuş kimseler iseniz, artık sadece O’na tevekkül edin” dedi.

85. Fekalu alellahi tevekkelna rabbena la tec'alna fitnetel lil kavmiz zalimın

TÜRKÇE ANLAMI: Onlar da şöyle dediler: “Biz yalnız Allah’a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz, bizi zalimler topluluğunun baskı ve şiddetine maruz bırakma!”

86. Veneccina bi rahmetike minel kavmil kafirun

TÜRKÇE ANLAMI: Bizi rahmetinle o kâfirler topluluğundan kurtar.

87. Veevhayna ila musa ve ehıyhi en tebevvea likavmiküma bi mısra büyutev vec'alu büyuteküm kıbletev ve ekıymus salah ve beşşiril mü'minın

TÜRKÇE ANLAMI: Mûsâ’ya ve kardeşine, “Kavminiz için Mısır’da sığınak olarak evler hazırlayın ve evlerinizi namaz kılınacak yerler yapın. Namazı dosdoğru kılın. Mü’minleri müjdele” diye vahyettik.

88. Vekale musa rabbena inneke ateyte fir'avne ve melehu zınetev ve emvalen fil hayetid dünya rabbena li yüdıllu an sebılik rabbenatmis ala emvalihim veşdüd ala kulubihim fe la yü'minu hatta yeravül azabel elım

TÜRKÇE ANLAMI: Mûsâ, şöyle dedi: “Ey Rabbimiz! Gerçekten sen Firavun’a ve onun ileri gelenlerine, dünya hayatında nice zinet ve mallar verdin. Ey Rabbimiz, yolundan saptırsınlar diye mi? Ey Rabbimiz, sen onların mallarını silip süpür ve kalplerine darlık ver, çünkü onlar elem dolu azabı görünceye kadar iman etmezler.”

89. Kale kad ücıbet da'vetüküma festekıyma ve la tettebianni sebılellezıne la ya'lemun

TÜRKÇE ANLAMI: Allah Mûsâ ile Hârûn’a şöyle buyurdu: “Her ikinizin de duası kabul edildi. Öyleyse dürüst olmakta devam edin ve sakın bilmeyenlerin yolunda gitmeyin!”

90. Ve cavezna bi benı israilil bahra fe etbeahüm fir'avnü ve cünudühu bağyev ve adva hatta iza edrakehül ğaraku kale amentü ennehu la ilahe illezı amenet bihı benu israile ve ene minel müslimın

TÜRKÇE ANLAMI: İsrailoğullarını denizden geçirdik. Firavun da, askerleriyle birlikte zulmetmek ve saldırmak üzere, derhal onları takibe koyuldu. Firavun boğulmak üzere iken, “İsrâiloğulları’nın inandığından başka ilâh bulunmadığına kesinlikle inandım; artık ben de müslümanlardanım” dedi.

91. Al ane ve kad asayte kablü ve künte minel müfsidın

TÜRKÇE ANLAMI: Şimdi mi? Oysa daha önce isyan etmiş ve bozgunculardan olmuştun.

92. Fel yevme nüneccıke bi bedenike li tekune limen halfeke ayeh ve inne kesıram minen nasi an ayatina le ğafilun

TÜRKÇE ANLAMI: Biz de bugün bedenini, arkandan geleceklere ibret olman için, kurtaracağız. Çünkü insanlardan birçoğu âyetlerimizden gerçekten habersizdir.

93. Velekad bevve'na benı israıle mübevvee sıdkıv ve razaknahüm minet tayyibat femahtelefu hatta caehümül ılm inne rabbeke yakdıy beynehüm yevmel kıyameti fıma kanu fıhi yahtelifun

TÜRKÇE ANLAMI: Andolsun, biz İsrailoğullarını çok güzel bir yurda yerleştirdik ve onlara temiz rızıklar verdik. Kendilerine bilgi gelinceye kadar ayrılığa düşmediler. Şüphesiz ki, ayrılığa düşmüş oldukları şeyler hakkında Rabbin kıyamet günü aralarında hükmünü verecektir.

94. Fe in künte fı şekkim mimma enzelna ileyke fes'elillezıne yakraunel kitab min kablike le kad caekel hakku mir rabbike fe la tekununne minel mümterın

TÜRKÇE ANLAMI: Eğer sana indirdiğimiz şeyden şüphe içinde isen, senden önce Kitab’ı (Tevrat’ı) okuyanlara sor. Andolsun ki, sana Rabbinden hak gelmiştir. O hâlde, sakın şüphe edenlerden olma!

95. Vela tekunenne minellezıne kezzebu bi ayatillahi fe tekune minel hasirın

TÜRKÇE ANLAMI: Sakın Allah’ın âyetlerini yalanlayanlardan olma! Yoksa zarara uğrayanlardan olursun.

96. İnnellezıne hakkat aleyhim kelimetü rabbike la yü'minun

TÜRKÇE ANLAMI: Şu bir gerçek ki, haklarında Rabbinin azap sözü kesinleşmiş olanlar iman etmezler.

97. Velev caethüm küllü ayetin hatta yeravül azabel elım

TÜRKÇE ANLAMI: Onlara bütün mucizeler hep birden gelmiş olsa bile, elem verici azabı görünceye kadar inanmayacaklardır.

98. Felev la kanet karyetün amenet fe nefealna ımanüha illa kavme yunüs lemma amenu keşefna anhüm azabel hızyi fil hayatid dünya ve metta'nahüm ila hıyn

TÜRKÇE ANLAMI: Yûnus’un kavminden başka, keşke azabı görmeden iman edip, imanı kendisine fayda veren bir tek memleket halkı olsaydı! Yûnus’un kavmi iman edince, dünya hayatında sürüklenebilecekleri rezillik azabını onlardan uzaklaştırmış ve onları belli bir zamana kadar yararlandırmıştık.

99. Velev şae rabbüke le amene men fil erdı küllühüm cemıa e fe ente tükrihün nase hatta yekunu mü'minın

TÜRKÇE ANLAMI: Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi elbette topyekûn iman ederlerdi. Böyle iken sen mi mü’min olsunlar diye, insanları zorlayacaksın?

100. Vema kane li nefsin en tü'mine illa bi iznillah ve yec'alür ricse alellezıne la ya'kılun

TÜRKÇE ANLAMI: Allah’ın izni olmadıkça, hiçbir kimse iman edemez. Allah, azabı akıllarını (güzelce) kullanmayanlara verir.

101. Kulinzuru maza fis semavati vel ard ve ma tuğnil ayatü ven nüzüru an kavmil la yü'minun

TÜRKÇE ANLAMI: De ki: “Göklerde ve yerde olan şeylere ibretle baksanıza!” Fakat âyetler ve uyarılar, inanmayan bir topluma hiçbir fayda sağlamaz.

102. Fehel yentezırune illa misle eyyamillezıne halev min kablihim kul fentezuru innı meaküm minel müntezırın

TÜRKÇE ANLAMI: Onlar sadece, kendilerinden önce gelip geçenlerin başlarına gelen azap dolu günlerin benzerini mi bekliyorlar? De ki: “Bekleyin bakalım, ben de sizinle birlikte bekleyenlerdenim.”

103. Sümme nüneccı rusülena vellezıne amenü kezalik hakkan aleyna nüncil mü'minın

TÜRKÇE ANLAMI: Sonra resûllerimizi ve iman edenleri kurtarırız. Ey Muhammed! Aynı şekilde üzerimize bir hak olarak, inananları da kurtaracağız.

104. Kul ya eyyühen nasü in küntüm fı şekkim min dını fe la a'büdüllezıne ta'büdune min dunillahi ve lakin a'büdüllahellezı yeteveffaküm ve ümirtü en ekune minel mü'minun

TÜRKÇE ANLAMI: De ki: “Ey insanlar, eğer benim dinimden herhangi bir şüphede iseniz, bilin ki ben, Allah’ı bırakıp da sizin taptıklarınıza tapmam, fakat sizin canınızı alacak olan Allah’a kulluk ederim. Bana mü’minlerden olmam emrolundu.”

105. Veen ekım vecheke lid dıni hanıfa ve la tekunenne minel müşrikın

TÜRKÇE ANLAMI: Bana şunlar da emredildi: “Allah’ın birliğini tanıyarak yüzünü dosdoğru hak dine çevir; sakın müşriklerden olma!”

106. Vela ted'u min dunillahi ma la yenfeuke ve la yedurruk fe in fealte fe inneke izem minez zalimın

TÜRKÇE ANLAMI: Allah’ı bırakıp da sana fayda veya zarar vermeyecek şeylere tapma. Eğer bunu yaparsan, o takdirde sen mutlaka zalimlerden olursun.

107. Ve iy yemseskellahü bi durrin fe la kaşife lehu illa hu ve iy yüridke bi hayrin fe la radde li fadlih yüsıybü bihı mey yeşaü min ıbadih ve hüvel ğafurur rahıym

TÜRKÇE ANLAMI: Eğer Allah sana herhangi bir zarar verecek olursa, bil ki onu, O’ndan başka giderebilecek yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, O’nun lütfunu engelleyebilecek de yoktur. O, bunu kullarından dilediğine eriştirir. O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

108. Kul ya eyyühen nasü kad caekümül hakku mir rabbiküm fe menihteda fe innema yehtedı li nefsih ve men dalle fe innema yehtedı li nefsih ve men dalle fe innema yedıllü aleyha ve ma ene aleyküm bi vekıl

TÜRKÇE ANLAMI: De ki: “Ey insanlar, size Rabbinizden gerçek Kur’an gelmiştir. Artık kim doğru yola girerse, ancak kendisi için girer. Kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapar. Ben sizin üzerinize vekil değilim. Sadece tebliğ etmekle memurum.

109. Vettebı'ma yuha ileyke vasbir hatta yahkümellah ve hüve hayrul hakimın

TÜRKÇE ANLAMI: Ey Muhammed! Sana vahyolunana uy ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Tekvir suresi: ”Arapça okunuşu, Türkçe anlamı?”

HIZLI YORUM YAP