İmsak Vakti a 02:00
Mersin HAFİF YAĞMUR 25°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

Kur’an-ı Kerim: Nisâ Suresi Meali

Nisâ sûresi Medine’de nâzil olmuştur, 176 âyettir. İsmini, birinci âyette geçen ve “kadınlar” mânasına gelen اَلنِّسَاءُ (Nisâ) kelimesinden alır. Ayrıca bu kelime sûre boyunca sıkça tekrar edilmektedir. Mushaf tertîbine göre 4, nüzûl sırasına göre 98. sûredir. Kur’ân-ı Kerîm’in 114 sûresi içinde اَلرِّجَالُ (ricâl) yani “Erkekler” ismini taşıyan bir sûre olmayıp, “Nisâ” ismiyle anılan bir sûrenin olması ve sûrede daha çok kadınlarla alakalı konuların ele alınması, İslâm’ın kadına verdiği değer açısından dikkat çekicidir. Daha önce hep ikinci planda tutulmuş ve hakları yenmiş kadınları onurlandırmanın ve onları İslâm toplumu içinde layık oldukları yere oturtmanın açık bir işaretidir.

Mushaftaki sıralamada dördüncü, iniş sırasına göre doksan ikinci sûredir. Mümtehine sûresinden sonra, Zil âl’den önce inmiştir. Bakara, Enfâl, Âl-i İmrân, Ahzâb ve Mümtehine sûreleri Medine’de Nisâ’dan önce nâzil olmuştur. Sûrenin, hicretten sonra 5 veya 6. yılda, Müreysî Gazvesi’nde dinî hükümler ve uygulamalar arasına girdiği bilinen teyemmüm âyetini ihtiva etmesi ağırlıklı olarak bu yıllarda indiğini düşündürmektedir. Buhârî’de yer alan (“Ferâiz”, 14) Nisâ sûresinin 176. âyetinin Kur’an’ın son âyeti olduğu yönündeki rivayet dikkate alındığında, başka bazı sûreler gibi bunun da nüzûlünün geniş bir sürede tamamlandığı söylenebilir. Sûrenin hicret günlerinde veya Mekke’de nâzil olduğunu ifade eden rivayetler zayıf bulunmuştur. “Ey insanlar!” hitabıyla başlayan sûrelerin Mekke’de vahyedildiği yönündeki kabulden hareketle ileri sürülen son iddiaya şöyle karşı çıkılmıştır: Medine’de geldiği bilinen birçok âyette benzer hitaplar bulunmaktadır ve Medine’de “ey insanlar!” denildiğinde bununla yalnızca Medineliler kastedilmez; dolayısıyla bu hitap Mekke’de inişin işareti değildir.

Nisâ Suresi Konusu

Sûrede öncelikle toplumun temeli olan ailenin istikrarı için gereken tavsiye ve direktifler verilir. Bu açıdan bilhassa nikah ve mirasla alakalı hükümler açıklanır. Kadından ve kadınların toplum içindeki yerinden bahsedilir. Kadınlarla erkeklerin aynı asıldan geldiklerine vurgu yapılarak, akrabalık haklarına riayet emredilir. Emanetin ehline verilmesinin ve adâletin lüzumu hatırlatılır. Ayrıca vakit namazı, korku namazı, namaz için gerekli taharet ve teyemmüm gibi konulara temas edilerek insanların sağlam ve sıhhatli bir kulluk şuuru oluşturmalarında önemli hususlara yer verilir. Mü’minler kendilerini savunmaya teşvik edilir. Bununla birlikte onlara İslâm’ı tebliğ etmenin ehemmiyeti de öğretilir. Hicretin hükmü açıklanır. Mü’minlerle “münafıklar, yahudiler ve müşrikler” arasındaki münâsebetlere ait hükümler getirilir. Yahudilerin bazı yanlış inanç, tutum ve davranışları tenkit ve tashih edilir. Her şeyin ötesinde en çok müslüman fert ve toplumu kuvvetlendirme ve sağlam bir birlik oluşturma gayesiyle, müslüman şahsiyetinin ve ahlâkî karakterinin mükemmel, yüksek ve güçlü olması yönünde telkinler yapılır.

İbn Abbas (r.a.) şöyle der: Nisâ suresinde bulunan sekiz âyet, bu ümmet için güneşin üzerine doğduğu ve battığı şeylerin hepsinden hayırlıdır: “Allah, haramları ve helâlleri size apaçık bildirerek yolunuzu aydınlatmak istiyor …” “Allah sizi günahlardan, yanlış yollara gitmekten koruyup affına ve rahmetine yöneltmek diliyor.…” “Allah sizin yükünüzü hafifletip dinî hayatı yaşanılır kılmak istiyor. …” “Siz eğer yasaklanan büyük günahlardan sakınırsanız, biz sizin küçük günahlarınızı örteriz…” “Allah zerre kadar bile olsa kimseye zulmetmez.” “Allah, kendisine şirk koşulmasını kesinlikle bağışlamaz. Bunun altındaki günahları ise dilediği kimse için affeder…” “Kim bir kötülük yapar veya nefsine zulmeder de sonra Allah’tan bağışlanma dilerse, şüphesiz Allah’ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici olarak bulur.” “Eğer siz şükredip inanırsanız Allah size ne diye azap etsin.” Nisâ sûresi, içerisinde hukukî ve ahlâkî hükümlerin en çok bulunduğu sûrelerden birisidir. Kulların bütün bu ağır hükümlerin üstesinden gelebilmeleri için sûreye takvâdan ve Allah’ın her şeyi görüp bildiğinden söz edilerek başlanmaktadır.

Nisâ Suresi Fazileti

İbn Abbas (r.a.) şöyle der: Nisâ suresinde bulunan sekiz âyet, bu ümmet için güneşin üzerine doğduğu ve battığı şeylerin hepsinden hayırlıdır: “Allah, haramları ve helâlleri size apaçık bildirerek yolunuzu aydınlatmak istiyor …” “Allah sizi günahlardan, yanlış yollara gitmekten koruyup affına ve rahmetine yöneltmek diliyor.…” “Allah sizin yükünüzü hafifletip dinî hayatı yaşanılır kılmak istiyor. …” “Siz eğer yasaklanan büyük günahlardan sakınırsanız, biz sizin küçük günahlarınızı örteriz…” “Allah zerre kadar bile olsa kimseye zulmetmez.” “Allah, kendisine şirk koşulmasını kesinlikle bağışlamaz. Bunun altındaki günahları ise dilediği kimse için affeder…” “Kim bir kötülük yapar veya nefsine zulmeder de sonra Allah’tan bağışlanma dilerse, şüphesiz Allah’ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici olarak bulur.” “Eğer siz şükredip inanırsanız Allah size ne diye azap etsin.”

1. Ya eyyühen nasütteku rabbekümüllezı halekaküm min nefsiv vahıdetiv ve haleka minha zevcelna ve besse minhüma ricalen kesırav ve nisaa* vettekullahellezı tesaelune bihı vel erham innellahe kane aleyküm rakıyba:

Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan eşini var eden, bu ikisinden de birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. İsmi hürmetine birbirinizden dilekte bulunduğunuz o Allah’a saygısızlık etmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Çünkü Allah sizin üzerinizde tam bir gözeticidir.

2. Ve atül yetama emvalehüm ve la tetebeddelül habise bit tayyibi ve la te’külu emvalehüm ila emvaliküm innehu kane huben kebıra:

Yetimlere mallarını verin. Helâli haram olanla değiştirmeyin; onların mallarını kendi malınıza katarak yemeyin. Çünkü böyle yapmanız, gerçekten çok büyük bir günahtır.

3. Ve in hıftüm illa tuksitu fil yetama fenkihu ma tabe leküm minen nisai mesna ve sülase ve ruba’ fe in hıftüm ella ta’dilu fe vahıdeten ev ma leleket eymanüküm zalike edna ella teulu:

Yetim kızlarla evlenip de, adâletli davranamayacağınızdan korkarsanız, o zaman onları değil, size helâl olup hoşunuza giden kadınlardan birini, hatta bunlardan iki, üç veya dördünü birden nikâhlayabilirsiniz. Şâyet bunlar arasında da adâleti sağlayamayacağınızdan endişe ederseniz, o zaman sadece bir kadınla evlenin veya sahip olduğunuz câriyelerle yetinin. Böyle davranmanız, zulme ve haksızlığa meyletmemeniz için en uygun yoldur.

4. Ve antün nisae sadükatihinne nıhleh fe in tıbne leküm an şey’im minhü nefsen fe küluhü henıem merıa:

Evlendiğiniz kadınlara mehirlerini gönül hoşluğuyla verin. Eğer mehrin bir kısmını kendi arzularıyla size bağışlarlarsa, onu da gönül rahatlığı içinde afiyetle yiyin.

5. Ve la tü’tüs süfehae emvalekümülletı cealellahü leküm kıyamev verzükuhüm fıha veksuhüm ve kulu lehüm kavlem ma’rufa:

Allah’ın, hayatınızın dayanağı kıldığı, koruyasınız diye sizin idâre ve emânetinize verdiği gerek mülkünüz, gerekse yetimlerin mallarını bir takım aklı ermez, nereye ve nasıl harcanacağını bilmez israfçı kişilere vermeyin. Bunun yerine o mallarla böylelerinin yeme-içme ihtiyaçlarını sağlayın, giyeceklerini temin edin. Kaba ve kırıcı olmaktan sakınıp onlara güzel ve yerinde sözler söyleyin.

6. Vebtelül yetama hatta iza beleğun nikah fe in anestüm minhüm ruşden fedfeu ileyhim emvalehüm ve la te’küluha israfev ve bidaran ey yekberu ve men kane ğaniyyen felyesta’fif ve men kane fekıyran felye’kül bil ma’ruf fe iza defa’tüm ileyhim emvalehüm fe eşhidu aleyhim ve kefa billahi hasıba:

Velîsi bulunduğunuz yetimleri evlilik çağına varıncaya kadar gözetip deneyin. Eğer onların akılca olgunlaşıp kâr-zararı ayırt edebilecek bir duruma ulaştıklarına kanaat getirirseniz, o takdirde mallarını kendilerine hemen devredin. Büyüyecekler de mallarını elimizden alacaklar diye o malları israf ile ve tez elden yiyip tüketmeyin. Zengin olan velî, yetim malına tenezzül etmesin; muhtaç olan da ihtiyaç ve emeğine uygun olarak meşrû ölçüde bir şey yesin. Mallarını kendilerine teslim ettiğinizde de yanlarında şâhit bulundurun. Hesap sorucu olarak Allah yeter.

7. Lir ricali nasıybüm mimma terakel validani vel akrabune ve lin nisai nasıybüm mimma terakel validani vel akrabune mimma kalle minhü evkesür nasıybem mefruda:

Ana babanın ve akrabanın vefat edip geride bıraktığı mallarda erkek mirasçıların bir payı olduğu gibi; ana babanın ve akrabanın vefat edip geride bıraktığı mallarda kadın mirasçıların da bir payı vardır. Bunlar, gerek az olsun gerek çok olsun, Allah tarafından takdir edilmiş ve mirasçıya verilmesi gereken paylardır.

8. Ve iza hadaral kısmete ülül kurba vel yetama vel mesakınü ferzükuhüm minhü ve kulu lehüm kavlem ma’rufa:

Miras paylaştırılırken, mirasçı olmayan akrabalar, yetimler ve fakirler de orada hazır bulunuyorlarsa, onlara da bu mirastan bir şeyler verin ve gönüllerini alacak tatlı güzel sözler söyleyin.

9. Velyahşellezıne lev teraku min halfihim zürriyyeten dıafen hafu aleyhim felyettekullahe velyekulu kavlen sedıda:

Arkalarında eli ermez, gücü yetmez küçük çocuklar bıraktıkları takdirde, onların halleri nice olur diye endişe edenler, aynı endişeyi diğer insanlar için de taşıyıp yetimlerin hakkına dokunmaktan öylece korkup ürpersinler. Ürpersinler de Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar ve gerek miras taksiminde, gerekse yetimlere, yoksullara muamelede sözün doğrusunu ve güzelini söylesinler.

10. İnnellezıne ye’külune emvalel yetama zulmen innema ye’külune fı bütunihim nara ve seyaslevne seıyra:

Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, aslında karınlarına sadece ateş doldurmuş oluyorlar. Onlar pek yakında çılgın alevli bir ateşe gireceklerdir.

11. Yusıykümüllahü fı evladiküm lizzekeri mislü hazzıl ünseyeyn fe in künne nisaen fevkasneteyni fe lehünne sülüsa ma terakv ve in kanet vahıdeten fe lene nısf ve li ebeveyhi li külli vahıdüm minhümes südüsü mimma terake in kane lehu veled fe il lem yekül lehu veledüv ve verisehu ebevahü fe li ümmihis sülüs fe in kane lehu ıhvetün fe li ümmihis südüs mim ba’di vesıyyetiy yusıy biha ev deyn abaüküm ve ebnaüküm la tedrune eyyühüm akrabü leküm nef’a ferıdatem minellah innellahe kane alımen hakıma:

Çocuklarınızın mirastan payları konusunda Allah size şu emirleri veriyor: Erkek çocuğun payı, kız çocuğun payının iki katıdır. Eğer çocukların hepsi kız ve ikiden fazlaysa, mirasın üçte ikisi onlarındır. Eğer kız çocuk tekse mirasın yarısını alır. Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığı maldan ana-babasından her birine altıda bir pay düşer. Eğer çocuğu yoksa, tek vârisi de ana-babasıysa, o takdirde mirasın üçte biri annenindir. Ölenin kardeşleri varsa, o zaman annenin payı altıda birdir. Bütün bu taksimler, ölenin yaptığı vasiyet yerine getirildikten ve varsa borcu ödendikten sonra yapılacaktır. Ana babanız ve çocuklarınızdan hangisinin faydaları itibariyle size daha yakın olduğunu siz bilemezsiniz. Bütün bunlar Allah tarafından belirlenmiş ve mutlaka sahiplerine verilmesi gereken paylardır. Şüphesiz ki Allah, her şeyi hakkıyla bilen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olandır.

12. Ve leküm nısfü ma terake ezvacüküm il lem yekül lehünne veled fe in kane lehünne veledün fe lekümür rubüu mimma terakne mim ba’di vesıyyetiy yusıyne biha ev deyn ve lehünner rübüu mimma teraktüm il lem yekül leküm veled fe in kane leküm veledün fe lehünnes sümünü mimma teraktüm mim ba7di vesıyyetin tusune biha ev deyn ve in kane racülüy yurasü kelaleten evimraetüv ve lehu ehun ev uhtün fe li külli vahıdim minhümes südüs fe in kanu eksera min zalike fe hüm şürakaü fis sülüsi mim ba’di vesıyyetiy yusa biha ev deynin ğayra mudarr vesıyyetem minellah vellahü alımün halım:

Hanımlarınızın çocukları yoksa, bıraktıkları mirâsın yarısı sizindir. Çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Fakat bu taksim, vasiyetlerinin yerine getirilmesinden ve borçlarının ödenmesinden sonra yapılacaktır. Sizin çocuklarınız yoksa, bıraktığınız mirasın dörtte biri dul eşlerinizindir. Çocuklarınız varsa bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Fakat bu taksim, vasiyetinizin yerine getirilmesinden ve borçlarınızın ödenmesinden sonra yapılacaktır. Eğer mirâs bırakan erkek veya kadının ana babası ve çocukları yok da, sadece bir erkek veya bir kız kardeşi varsa, bu durumda onların her birine altıda bir pay düşer. Bundan fazla iseler, üçte bire ortak olurlar. Ama bütün bunlar da, ölenin vasiyetinin yerine getirilmesinden ve borçlarının ödenmesinden sonradır. Ancak vasiyetin yerine getirilip borcun ödenmesinde mirasçılar zarara uğratılmamalıdır. Bunlar, Allah’ın size olan emridir. Allah her şeyi hakkıyla bilendir, cezalandırmada acele etmeyendir.

13. Tilke hududüllah ve mey yütııllahe ve rasulehu yudhılhü cennatin tecrı min tahtihel enharu halidıne fıhav ve zalikel fevzül azıym:

İşte bunlar Allah’ın belirlediği sınırlardır. Kim Allah’a ve Pey­gam­beri’ne itaat ederse Allah onu, içinde ebedî kalmak üzere altlarından ırmaklar akan cennetlere yerleştirir. İşte en büyük başarı ve kurtuluş budur.

14. Ve mey ya’sıllahe ve rasulehu ve yeteadde hududehu yudhılhü naran haledn fıha ve lehu azabüm mühın:

Kim de Allah’a ve Peygamberi’ne isyân eder ve O’nun sınırlarını aşarsa Allah onu, içinde devamlı kalacağı bir ateşe sokar. Onun için zelîl ve perişan eden bir azap vardır.

15. Vellatı ye’tınel fahışete min nisaiküm festeşhidu aleyhinne erbeatem minküm fe in şehidu fe emsikuhünne fil büyuti hatta yeteveffahünnel mevtü ev yec’alellahü lehünne sebıla:

Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı içinizden dört şâhit getirin. Bunlar şâhitlik ederlerse, o kadınları, ölüm kendilerini alıp götürünceye veya Allah haklarında bir çıkış yolu belirleyinceye kadar evlerde tutun, dışarı bırakmayın.

16. Vellezani ye’tiyaniha minküm fe azuhüma fe in taba ve asleha fe a’ridu anhüma innellahe kane tevvaber rahıyma:

İçinizden iki erkek fuhuş yaparsa onları cezalandırın. Eğer tevbe eder, hallerini düzeltirlerse artık onlara ceza vermekten vazgeçin. Çünkü Allah tevbeleri çokça kabul eden, çok çok merhamet edendir.

17. İnnemet tevbetü alellahi lillezıne ya’melunes sue bi cehaletin sümme yetubune min karıbin fe ülaike yetubüllahü aleyhim ve kanellahü alımen hakıma:

Allah’ın kabul edeceği tevbe, ancak câhillikleri sebebiyle günah işleyip de, o günahtan çarçabuk vazgeçenlerin tevbesidir. İşte Allah, böylelerinin tevbesini kabul buyurur. Allah her şeyi hakkıyla bilen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olandır.

18. Ve leysetit tevbetü lillezıne ya’melunes seyyiat hatta iza hadara ehadehümül mevtü kale innı tübtül ane ve lellezıne yemutune ve hüm küffar ülaike a’tedna lehüm azaben elıma:

Yoksa (makbul) tövbe, kötülükleri (günahları) yapıp yapıp da kendisine ölüm gelip çatınca, “İşte ben şimdi tövbe ettim” diyen kimseler ile kâfir olarak ölenlerinki değildir. Bunlar için ahirette elem dolu bir azap hazırlamışızdır.

19. Ya eyyühellezıne amenu la yehıllü leküm en terisün nisae kerha ve la ta’duluhünne li tezhebu bi ba’dı ma ateytümuhünne illa ey ye’tıne bi fahışetim mübeyyineh ve aşiruhünne bil ma’ruf fe in kerihtümuhünne fe asa en tekrahu şey7ev ve yec’alellahü fıhi hayran kesıra:

Ey iman edenler! Kadınlara zorla mirasçı olmanız size helâl değildir. Açık bir hayâsızlık yapmış olmaları dışında, kendilerine verdiklerinizin bir kısmını onlardan geri almak için onları sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmadıysanız, olabilir ki, siz bir şeyden hoşlanmazsınız da Allah onda pek çok hayır yaratmış olur.

20. Ve in eradtümüstibdale zevcim mekane zevciv ve ateytüm ıhdalünne kıntaran fe la te’huzu minhü şey’a e te’huzunehu bühtanev ve ismem mübına:

Eğer bir eşin yerine başka bir eş almak isterseniz, öbürüne (mehir olarak) yüklerle mal vermiş olsanız dahi ondan hiçbir şeyi geri almayın. İftira ederek ve açık günaha girerek mi verdiğinizi geri alacaksınız?

21. Ve keyfe te’huzunehu ve kad efda ba7duküm ila ba’dıv ve ehazne minküm mısakan ğalıza:

Hem onu nasıl geri alabilirsiniz ki? Zira sizler evlenip birbirinizle içli dışlı beraber oldunuz, üstelik onlar da sizden kesin bir söz aldılar.

22. Ve la tenkihu ma nekeha abaüküm minen nisai illa ma kad selefv innehu kane fahışetev ve makta ve sae sebıla:

Geçmişte olanlar bir yana, babalarınızın nikâhladığı kadınlarla evlenmeyin. Şüphesiz bu, çok çirkin bir hayâsızlık, Allah’ın gazabını celbeden bir günah ve pek iğrenç bir yoldur!

23. Hurrimet aleyküm ümmehatüküm ve benatüküm ve ehavatüküm ve ammatüküm ve halatüküm ve benatül ehı ve benatül uhti ve ümmehatükümüllatı erda’neküm ve ehavatüküm miner radaati ve ümmehatü nisaiküm ve rabaibükümüllatı fı hucuriküm min nisaikümüllatı dehatüm bihınne fe il lem tekunu dehaltüm bihinne fe la cünaha aleyküm ve halailü ebnaikümül lezıne min aslabiküm ve ne tecmeu beynel uhteyni illa ma kad selef innellahe kane ğafurar rahıyma:

Ey mü’min erkekler! Şu kadınlarla evlenmeniz size haram kılınmıştır: Analarınız, kızlarınız, kızkardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşlerinizin kızları, kız kardeşlerinizin kızları, sizi emziren sütanalarınız, süt bacılarınız, eşlerinizin anaları, kendileriyle cinsî münâsebette bulunduğunuz eşlerinizden olup himâyenizde bulunan üvey kızlarınız. Eğer anneleriyle cinsî münâsebette bulunmadan ayrılmışsanız, üvey kızlarınızı nikâhlamanızda size bir günah yoktur. Keza öz oğullarınızın eşleriyle evlenmeniz ve iki kız kardeşi nikâhınız altında birleştirmeniz size haram kılındı. Ancak geçmişte olanlar müstesnâ; onlar affedilir. Çünkü Allah çok bağışlayıcı, engin merhamet sahibidir.

24. Vel muhsanatü minen nisai illa ma meleket eymanüküm kitabellahi aleyküm ve ühılle leküm ma verae zaliküm en tebteğu bi emvaliküm muhsıniyne ğayra müsafihıyn femestemta’tüm bihı minhünne fe atuhünne ücurahünne ferıdah ve la cünaha aleyküm fıma teradaytüm bihı mim ba’dil ferıdah innellahe kane alımen hakıma:

Sahip olduğunuz cariyeler müstesnâ, evli kadınları nikâhlamanız da size haram kılınmıştır. İşte bütün bunlar, Allah’ın sizin için belirlediği kesin hükümlerdir. Bu sayılanların dışındaki kadınları, iffetli yaşamak, zinâ etmemek ve mehirlerini ödemek şartıyla nikâhlamanız size helâldir. Bu şartlar altında onlardan hangisiyle bir arada bulunup beraberliklerinden yararlanmak istiyorsanız, üzerinizde bir borç olarak belirlenmiş olan mehirlerini ödeyin. Fakat mehrin miktarını belirledikten sonra onu aranızda karşılıklı rızâ ile artırıp eksiltmekte size herhangi bir günah yoktur. Şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla bilen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olandır.

25. Ve mel lem yestetı’ minküm tavlen ey yenkihal muhsanatil mü’minati fe mim ma meleket eymaüküm min feteyatikümül mü’minat vellahü a’lemü bi ımaniküm ba’duküm mim ba’d fenkihuhünne bi izni ehlihinne ve atuhünne ücurahünne bil ma’rufi muhsanatin ğayra müsafihativ ve la müttehızati ahdan fe iza uhsınne fe in eteyne bi fahışetin fe aleyhinne nısfü ma alel muhsanati minel azab zalike li men haşiyel anete minküm ve en tasbiru harul leküm vellahü ğafurur rahıym:

İçinizde hür mü’min kadınlarla evlenecek servet ve imkânı bulunmayanları, sahibi olduğunuz mü’min cariyelerle evlendirin. Allah sizi imanlarınızla değerlendirir ve her birinizin imanının keyfiyet ve derecesini çok iyi bilir. Hür olsun, câriye olsun hepiniz aynı kökten birer insan; mü’minler olarak da aynı dinin ve aynı toplumun mensuplarısınız. O halde câriyeleri, iffetli yaşamaları, açıkça veya gizli dostlar tutarak zinâ etmemeleri şartıyla ve sahiplerinin de izniyle nikâhlayın. Mehirlerini de dinin ve örfün gereklerini dikkate alarak güzelce verin. Evlendikten sonra zinâ ederlerse onların cezası hür kadınların cezasının yarısıdır. Câriyelerle evlenme izni, içinizden kötü yola düşmekten korkanlar içindir. Ancak sabredip onlarla evlenmemeniz sizin için daha hayırlıdır. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.

26. Yürıdüllahü li yübeyyine leküm ve yehdiyeküm sünenellezıne min kabliküm ve yetube aleyküm vellahü alımün hakım:

Allah, haramları ve helâleri size apaçık bildirerek yolunuzu aydınlatmak, sizi daha önce yaşamış sâlih insanların gerçek kurtuluş yollarına iletmek ve sizi yanlış yollara gitmekten koruyup affına ve rahmetine yöneltmek istiyor. Allah her şeyi hakkıyla bilen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olandır.

27. Vallahü yürıdü ey yetube aleyküm ve yürıdüllezıne yettebiuneş şehevati en temılu meylen azıyma:

Allah haramları ve helâlleri açıklayarak sizi günahlardan, yanlış yollara gitmekten koruyup affına ve rahmetine yöneltmek diliyor. Ancak şehvetlerine uyanlar, sizin büsbütün yoldan çıkıp uçurumlara yuvarlanmanızı istemektedirler.

28.Yürıdüllahü ey yuhaffife anküm ve hulikal insanü daıyfa:

Allah sizin yükünüzü hafifletip dinî hayatı yaşanılır kılmak istiyor. Çünkü insan yaratılış itibariyle zayıf ve zaafları olan bir varlıktır.

29. Ya eyyühellezıne amenu la te’külu emvaleküm beyneküm bil batıli illa en tekune ticaraten an teradım minküm ve la taktülu enfüseküm innellahe kane biküm rahıyma:

Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda hırsızlık, rüşvet, faiz ve kumar gibi meşrû olmayan yollarla yemeyin. Karşılıklı rızâya dayanan bir ticaret yapmanız ise elbette meşrûdur. Kendi nefislerinizi de öldürmeyin. Doğrusu Allah size karşı çok merhametlidir.

30. Ve mey yef’al zalike udvanev ve zulmen fe sevfe nuslıhi nara ve kane zalike alellahi yesıra:

Kim haddi aşarak ve haksızlığa saparak yasaklanan bu fiilleri işlerse, şunu bilsin ki, biz onu pek yakında o müthiş cehennem ateşine sokacağız. Bu ise Allah için çok kolaydır.

31. İn tectenibu kebaira ma tünhevne anhü nükeffir anküm seyyiatiküm ve nüdhılküm müdhalen kerıma:

Siz eğer yasaklanan büyük günahlardan sakınırsanız, biz sizin küçük günahlarınızı örteriz. Ve sizi, saygı ve ikram göreceğiniz şerefli bir mevkiye çıkarır ve neticede pek hoş, çok değerli ve ikramı bol bir yere yerleştiririz.

32. Ve la tetemennev ma faddalelelahü bihı ba’daküm ala ba’d lir ricali nasıybüm mimmektesebu ve lin nisai nasıybüm mimmektesebn ves’elüllahe min fadlih innellahe kane bi külli şey’in alıma:

Allah’ın bir kısmınıza diğerlerinden daha fazla verdiği, dolayısıyla başkalarında bulunup sizde olmayan şeylere göz dikip imrenmeyin. Erkeklere çalışıp kazandıklarından bir pay olduğu gibi, kadınlara da çalışıp kazandıklarından bir pay vardır. O halde çalışın da, daha hayırlı şeyleri Allah’ın lutfundan isteyin. Şüphe yok ki Allah her şeyi bilir.

33. Ve li küllin cealna mevaliye mimma terakel validani vel akrabun vellezıne akadet eymanüküm fe atuhüm nasıybehüm innellahe kane ala külli şey’in şehıda:

Ana baba ile yakın akrabanın ölümden sonra bırakacakları her terike için vârisler belirledik. Yemin ederek kendileriyle sözleşme yaptığınız kimselerin paylarını da verin. Muhakkak Allah her şeye hakkıyla şâhittir.

34. Er ricalü kavvamune alen nisai bi ma faddalellahü ba’dahüm ala ba’dıv ve bi ma enfeku min emvalihim fes salihatü kanitatün hafizatül lil ğaybi bi ma hafızallah vellatı tehafune nüşüzehünne fe ızuhünne vehcüruhünne fil medaciı vadribuhünn fe in eta’neküm fe la tebğu aleyhinne sebıla innellahe kane aliyyen kebıra:

Erkekler kadınlar üzerinde yönetici ve koruyucudurlar. Bunun sebebi, Allah’ın insanların bir kısmını diğerlerinden üstün yaratması ve bir de erkeklerin, kendi mallarından mehir ve evin geçimi gibi harcama yükümlülüklerinin olmasıdır. Şu halde sâliha kadınlar itaatkârdırlar. Allah’ın, onların kocaları üzerindeki haklarını korumasına karşılık, hanımlar da kocalarının bulunmadığı zamanlarda ve kimsenin görmeyeceği yerlerde namuslarını, onların mallarını ve çocuklarını korurlar. Dikbaşlılık ve serkeşliklerinden yıldığınız kadınlara gelince; öncelikle bunlara nasihat edin, vazgeçmezlerse yataklarında yalnız bırakın, bu da sonuç vermezse onları dövün. Size itaat ederlerse artık onlara haksızlık etmek için herhangi bir bahane aramayın. Çünkü Allah çok yücedir, çok büyüktür.

35. Ve in hıftüm şikaka beynihima feb’asu hakemem min ehlihı ve hakemem min ehliha iy yürıda ıslahay yüveffikıllahü beynehüma innellahe kane alımen habıra:

Şâyet karı-kocanın aralarının iyice açılmasından ve artık yuvanın dağılmasından endişe ederseniz, erkeğin ve kadının ailesinden birer hakem belirleyin. İki taraf da iyi niyetle işi düzeltmek isterse, Allah karı-kocanın arasındaki dargınlığı giderip barışmalarını sağlayacaktır. Şüphesiz Allah her şeyi bilir, kullarının her hâlinden haberdardır.

36. Va’büdüllahe ve la tüşriku bihı şey’ev ve bil valideyni ıhsanev ve bizil kurba vel yetama vel mesakıni vel cari zil kurba vel caril cünübi ves sahıbi vil cembi vebnis sebıli ve ma meleket eymanüküm innellahe la yühıbbü men kane muhtalen fehura:

Allah’a kulluk edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babanıza iyilikte bulunun. Akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolda kalmışlara, elinizin altında bulunan köle, câriye, hizmetçi ve işçilere iyilik yapın. Çünkü Allah, kendini beğenen ve çokça övünüp duran kimseleri kesinlikle sevmez.

37. Ellezıne yebhalune ve ye’mürunen nase bil buhli ve yektümune ma atahümüllahü min fadlih ve a’tedna lil kafirıne azabem mühına:

Bunlar cimrilik yapan, etrafındaki insanlara cimriliği emreden ve Allah’ın lutf-u kereminden kendilerine verdiği nimetleri de gizleyen kimselerdir. İşte biz böyle nankör kâfirler için zelîl ve perişan edici bir azap hazırladık.

38. Vellezıne yünfikune emvalehüm riaen nasi ve la yü’minune billahi ve la bil yevmil ahır ve mey yeküniş şeytanü lehu karınen fe sae karına:

Allah’a ve âhiret gününe inanmadıkları halde mallarını insanlara gösteriş için harcayanları da Allah sevmez. Bir kimsenin arkadaşı şeytan olursa, o ne fenâ bir arkadaştır!

39. Ve maza aleyhim lev amenu billahi vel yevmil ahıri ve enfeku mimma razekahümüllah ve kanellahü bihim alıma:

Onlar, Allah’a ve âhiret gününe inanıp, Allah’ın kendilerine ihsân ettiği nimetlerden O’nun yolunda harcasalardı, ne zararları olurdu sanki! Ama Allah onları çok iyi bilmektedir.

40. İnnellahe la yazlimü miskale zerrah ve in tekü hasenetey yüdaıfha ve yü’ti mil ledünhü ecran azıyma:

Şüphesiz Allah (hiç kimseye) zerre kadar zulüm etmez. (Yapılan) çok küçük bir iyilik de olsa onun sevabını kat kat arttırır ve kendi katından büyük bir mükâfat verir.

41. Fe keyfe iza ci’na min külli ümmetim bi şehıdiv ve ci’nabike ala haülai şehıda:

Kıyâmet günü her ümmetten bir şâhit getirip, Rasûlüm, seni de bunlar üzerine şâhit kıldığımız vakit o kâfirlerin halleri nice olacak?

42. Yevmeiziy yeveddüllezıne keferu ve asavür rasule lev tüsevva bihimül ard ve la yüktümunellahe hadısa:

Dünyada iken hakkı inkâr edip peygambere karşı gelenler, işte o gün yerin dibine geçirilmeyi isteyecekler ve ne söyledikleri bir sözü ne de yaptıkları bir işi Allah’tan gizleyebilecekler!

43. Ya eyyühellezıne amenu la takrabus salate ve entüm sükara hatta ta’lemu ma tekulune ve la cünüben illa abirı sebılin hatta tağtesiluv ve in küntüm merda ev ala seferin ev cae ehadüm minküm minel ğaitı ev lamestümün nisae fe lem tecidu maen fe teyemmemu saıyden tayyiben femsehu bi vücuhiküm ve eydıküm innellahe kane afüvven ğafura:

Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilecek derecede ayıkıncaya, cünüp iken de -yolcu olanlarınız hâriç- yıkanıncaya kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta ya da yolcu iseniz veya sizden biriniz abdestini bozmuşsa veyahut kadınlarınızla cinsî münâsebette bulunmuşsanız; bu durumlarda abdest alacak veya yıkanacak su bulamazsanız, o zaman temiz bir toprakla teyemmüm edin: yüzünüzü ve kollarınızı onunla meshedin. Doğrusu Allah, çok affedici, çok bağışlayıcıdır.

44. E lem tera ilellezıne utu nasıybem minel kitabi yeşteruned dalalete ve yürıdune en tedıllüs sebıl:

Bakmaz mısın şu kendilerine kitaptan bir pay verilenlere: Nasıl da sürekli doğru yolu bırakıp sapıklığı satın alıyorlar ve bu yetmiyormuş gibi, sizin de düz yoldan çıkmanızı arzuluyorlar!

45. Vallahü a7lemü bi a’daiküm ve kefa billahi veliyyev ve kefa billahi nasıyra:

Allah, düşmanlarınızın kimler olduğunu sizden daha iyi bilir. Gerçek dost olarak Allah yeter, yardımcı olarak da Allah yeter!

46. Minellezıne hadu yüharrifunel kelime am mevadııhı ve yekulune semı’na ve asayna vesma’ ğayra müsmeıv ve raına leyyem bi elinetihim ve ta’nen fid dın ve lev ennehüm kalu semı’na ve eta’na vesma’ venzurna leane hayral lehüm ve akveme ve lakil leanehümüllahü bi küfrihim fe la yü’minune illa kalıla:

Yahudilerden bir kısmı kelimelerin yerlerini değiştirerek tahrif ederler. Peygamber’e de dillerini eğip bükerek ve din ile alay ederek: “Duyduk ama itaat etmiyoruz”, “Dinle, dinlenmez olası” ve “râinâ: bizim çoban” derler. Eğer onlar “İşittik ve itaat ettik”, “Dinle ve bizi gözet: ünzurnâ” deselerdi şüphesiz kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olacaktı. Fakat küfürleri sebebiyle Allah onları lânetlemiştir; artık onlardan pek azı inanır.

47. Ya eyyühellezıne utül kitabe aminu bi ma nezzelna müsaddikal li ma meaküm min kabli en natmise vücuhen fe neruddeha ala edbariha ev nel’anehüm ke ma leanna ashabes sebt ve kane emrullahi mef’ula:

Ey kendilerine kitap verilenler! Biz birtakım yüzleri silip dümdüz ederek enseleri hâline çevirmeden, yahut cumartesi gününe saygı göstermeyen kimseleri lânetlediğimiz gibi sizi de lânetlemeden önce, yanınızdaki Tevrat’ı doğrulamak üzere indirdiğimiz Kur’an’a iman edin. Allah’ın emri mutlaka yerine gelecektir.

48. İnnellahe la yağfiru eyyüşrake bihı ve yağfiru ma dune zalike li mey yeşa’ ve mey yüşrik billahi fe kadiftera ismen azıyma:

Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışında kalan (günah)ları ise dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a şirk koşan kimse, şüphesiz büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur.

49. E lem tera ilellezıne yüzekkune enfüsehüm belillahü yüzekkı mey yeşaü ve la yüzlemune fetıla:

Bakmaz mısın, şu kendilerini temize çıkarıp duranlara? Oysa Allah dilediğini temize çıkarır ve hiç kimseye kıl kadar olsun haksızlık edilmez.

50. Ünzur keyfe yefterune alellahül kezib ve kefa bihı ismem mübına:

Hele şunlara bak! Nasıl da Allah adına yalan uyduruyorlar! Apaçık bir günah olarak bu onlara yeter.

51. E lem tera ilellezıne utu nasıybem minel kitabi yü’minune bil cibti vet tağuti ve yekulune lillizıne keferu haülai ehda minellezıne amenu sebıla:

Bakmaz mısın şu kendilerine kitaptan bir pay verilenlere: Onlar, aslı esası olmayan bir takım bâtıl şeylere ve şeytânî güçlere inanıyorlar. Kâfirler için de “Bunlar iman edenlerden daha doğru yoldadır” diyorlar.

52. Ülaikellezıne leanehümüllah ve mey yel’anillahü fe len tecide lehu nesıyra:

İşte bunlar Allah’ın lânetlediği kimselerdir. Allah kime lânet ederse, artık onun için hiçbir yardımcı bulamazsın.

53. Em lehüm nesıybüm minel mülki fe izel la yü’tunen nase nekıyra:

Yoksa onların Allah’ın mülk ve saltanatında bir payları mı var? Öyle olsa onlar insanlara çekirdeğin sırtındaki küçücük bir tomurcuğu bile vermezler.

54. Em yahsüdunen nase ala ma atahümüllahü min fadlih fe kad ateyna ale ibrahımel kitabe vel hıkmete ve ateynahüm mülken azıyma:

Yoksa onlar, Allah’ın lutuf ve kereminden bağışladığı nimetlerden dolayı insanları mı kıskanıyorlar? Evet, biz İbrâhim’in soyuna kitabı ve hikmeti verdik; onlara büyük bir mülk ve hâkimiyet bahşettik.

55. Fe minhüm men amene bihı ve minhüm men saddeanh ve kefa bi cehenneme seıyra:

Buna rağmen onlardan bir kısmı Peygamber’e inandı, kimi de ondan yüz çevirdi. İnanmayanlara, kaynar ve alevli bir ateş olarak cehennem yeter!

56. İnnellezıne keferu bi ayatina sevfe nuslıhim nara küllema nedıcet cüludühüm beddelnahüm cüluden ğayraha li yezukul azab innellahe kane azızen hakıma:

Âyetlerimizi inkâr edenleri pek yakında korkunç bir ateşe sokacağız. Onların derileri kızarıp kavruldukça, yerlerini başka derilerle değiştireceğiz ki, azabı hiç aralıksız tatmaya devam etsinler. Şüphesiz ki Allah, kudreti dâimâ üstün gelen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olandır.

57. Vellezine amenu ve amilus salihati senüdhılühüm cennatin tecri min tahtihel enharu halidıne fıha ebeda lehüm fıha ezvacüm mütühheratüv ve nüdhılühüm zıllen zalıla:

Buna karşılık, iman edip sâlih amel işleyenleri, içinde ebediyen kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetlere yerleştireceğiz. Onlar için orada tertemiz eşler de vardır. Biz onları, serin ve hoş gölgeler altına alacak, sürekli taze ve hiç kesilmeyen nimetler içinde yaşatacağız.

58. İnnellahe ye’müruküm en tüeddül emanati ila ehliha ve iza hakemtüm beynen nasi en tahkümü bil adlv innellahe niımma yeızuküm bih innellahe kane semıam basıyra:

Şüphesiz Allah size emânetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adâletle hükmetmenizi emrediyor. Böylece Allah size ne güzel öğüt veriyor! Doğrusu Allah her şeyi hakkıyla işiten, kemâliyle görendir.

59. Ya eyyühellezıne amenu etıy’ullahe ve etıy’ur rasule ve ülil emri minküm fe in tenaze’tüm fı şey’in fe rudduhü ilellahi ves rasuli in küntüm tü’minune billahi vel yevmil ahırv zalike hayruv ve ahsenü te’vıla:

Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin ve içinizden kendilerine yetki verdiğiniz yöneticilere de itaat edin. Eğer Allah’a ve âhiret gününe gerçekten inanıyorsanız, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz bir meseleyi hemen Allah’a ve Peygamber’e arzedin. Böyle yapmanız, hem hakkınızda daha hayırlıdır, hem de netice itibariyle daha güzeldir.

60. Elem tera ilellezıne yez’umune ennehüm amenu bi ma ünzile ileyke ve ma ünzile min kablike yürıdune ey yetehakemu ilet tağuti ve kad ümiru ey yekfüru bih ve yürıdüş şeytanü ey yüdıllehüm dalalem beıyda:

Rasûlüm! Hem sana indirilene, hem de senden önce indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmedin mi? Onlar kalkıp şeytânî güçlerin hükmüne başvurmak istiyorlar. Halbuki o şeytanî güçleri bütünüyle reddetmekle emrolunmuşlardı. Çünkü şeytan onları doğru yoldan büsbütün uzaklaştırıp, korkunç bir sapkınlığa düşürmek istemektedir.

61. Ve iza kıyle lehüm tealev ila ma enzelellahü ve iler rasuli raeytel münafikıyne yesuddune anke sududa:

Onlara “Allah’ın indirdiği Kur’an’ın ve Peygamber’in hükmüne gelin!” denildiği vakit, münafıkların senden iyice çekinip büsbütün uzak durduklarını görürsün.

62. Fe keyfe iza esabethüm müsıybetüm bi ma kaddemet eydıhim sümme cauke yahlifune billahi in eradna illa ıhsanev ve etvfıka:

Önceden işledikleri günahlar yüzünden başlarına bir felaket inince halleri nice olur? Kaldı ki sonra Allah’a yemin ederek “Biz iyilik yapıp, insanların arasını uzlaştırmaktan başka bir şey düşünmedik!” diyerek sana gelirler.

63. Ülaikellezıne ya’lemüllahü ma fı kulubihim fe a’rıd anhüm veızhüm ve kul lehüm fı enfüsihim kavlem belığa:

Allah, onların kalplerinde ne var, ne yok çok iyi biliyor. Bu sebeple sen onlara aldırma, onlara öğüt ver ve ruhlarına işleyecek tesirli sözler söyle.

64. Ve ma erselna mir rasulin illa li yütaa bi iznillah ve lev ennehüm iz zalemu enfüsehüm cauke festağferullahe vestağfera lehümür rasulü le vecedüllahe tevvaber rahıyma:

Biz, her bir peygamberi, Allah’ın izniyle kendisine itaat edilsin diye gönderdik. Şayet onlar kendilerine zulmettiklerinde hemen sana gelip Allah’tan bağışlanma isteselerdi ve Peygamber de onlar için mağfiret dileseydi, onlar Allah’ın tevbeleri çok kabul edici ve çok merhametli olduğunu mutlaka görürlerdi.

65. Fe la ve rabbike la yü’minune hatta yühakkimuke fıma şecera beynehüm sümme la yecidu fı enfüsihim haracem mimma kadayte ve yüsellimu teslıma:

Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar.

66. Ve lev enna ketebna aleyhim enıktülu enfüseküm evıhrucu min diyariküm ma fealuhü illa kalılüm minhümv ve lev ennehüm fealu ma yuazune bihı lekane hayran lehüm ve eşedde tesbita:

Eğer biz onlara, “Hayatlarınızı feda edin veya yurtlarınızdan çıkın” diye yazmış olsaydık, içlerinden pek azı hariç, bunu yapmazlardı. Eğer kendilerine verilen öğütleri tutsalardı, elbette haklarında hem daha hayırlı, hem de (imanlarını) daha çok pekiştirici olurdu.

67. Ve izel le ateynahüm mil ledünna ecran azıyma:

O zaman kendilerine elbette katımızdan büyük bir mükâfat verirdik.

68. Ve le hedeynahüm sıratam müstekıyma:

Onları elbette doğru yola iletirdik.

69. Ve mey yütıılahe ver rasule fe ülaike meallezıne en’amellahü alehim minen nebiyyıne ves sıddıkıyne veş şühedai ves salihıyn ve hasüne ülaike rafıka:

Kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddîklarla, şehidlerle ve iyi kimselerle birliktedirler. Bunlar ne güzel arkadaştır.

70. Zalikel fadlü minellah ve kefa billahi alıma:

Bu lütuf Allah’tandır. Hakkıyla bilen olarak Allah yeter.

71. Ya eyyühellezıne amenu huzu hızraküm fenfiru sübatin evinfiru cemıa:

Ey iman edenler! Düşmana karşı korunma tedbirinizi alın. Duruma göre bölükler halinde sefere çıkın veya gerektiğinde topyekün savaşın.

72. Ve inne minküm le mel leyübettıenn fe in esabetküm müsıybetün kale kad en’amellahü aleyye iz lem eküm meahüm şehıda:

Şüphesiz, aranızda öyle kimseler var ki, (onların her biri savaşa gitme konusunda) hakikaten pek ağır davranır. Eğer başınıza bir musibet gelirse, “Allah, bana lütfetti de onlarla beraber bulunmadım” der.

73. Ve lein esabeküm fadlüm minellahi le yekulenne ke el lem teküm beyneküm ve beynehu meveddetüy ya leytenı küntü meahüm fe efuze fevzen azıyma:

Eğer Allah’tan size bir lütuf (zafer) erişse, bu sefer de; sizinle kendisi arasında hiç tanışıklık yokmuş gibi şöyle der: “Keşke ben de onlarla beraber olsaydım da büyük bir başarıya (ganimete) ulaşsaydım.”

74. Fel yükatil fı sebılillahillezıne yeşrunel hayated dünya bil ahırah ve mey yükatil fı sebılillahi fe yuktel ev yağlib fe sevfe nü’tıhi ecran azıyma:

O halde dünya hayatını verip âhireti almak isteyen samimi mü’minler Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya gâlip gelirse, biz ona pek yakında büyük bir mükâfat vereceğiz.

75. Ve ma leküm la tükatilune fı sebılillahi vel müstad’afıne miner ricali ven nisai vel vildanillezıne yekulune rabbena ahricna min hazihil rayetiz zalimi ehlüha vec’al lena mil ledünke veliyya vec’al lena mil ledünke nesıyra:

Size ne oluyor ki, Allah yolunda, ayrıca, baskı altına alınıp çaresiz bırakılarak: “Rabbimiz! Ahâlisi zâlim olan şu memleketten bizi kurtar. Bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!” diye yalvarıp duran zavallı erkekler, kadınlar ve yavrular uğrunda savaşmıyorsunuz?

76. Ellezıne amenu yükatilune fı sebılillah vellezıne keferu yükatilune fı sebılit tağuti fe katilu evliyaeş şeytan inne keydeş şeytani kane daıyfa:

İman edenler Allah yolunda savaşırlar. Kâfirler ise şeytânî güçlerin yolunda savaşırlar. Öyleyse, ey mü’minler, haydi şeytanın taraftarlarıyla savaşın. Bilin ki, şeytanın hîlesi cidden zayıftır.

77. E lem tera ilellezıne kıyle lehüm küffu eydiyeküm ve ekıymüs salet ve atüz zekah fe lemma kütibe aleyhimül kıtalü iza ferıkum minhüm yahşevnen nase ke haşyetillahi ev eşedde haşyeh ve kalu rabbena lime ketebte aleynel kıtal lev la ehhartena ila ecelin karıb kul metaud dünya kalıl vel ahıratü hayrul li menitteka ve la tuzlemune fetıla:

Ne zaman savaş izni verileceğini sorup durdukları bir zamanda kendilerine: “Şimdilik elinizi savaştan çekin, namazı dosdoğru kılın ve zekâtı verin” denilen kimseleri görmedin mi? Nihâyet üzerlerine savaş farz kılınınca içlerinden bir kısmının, Allah’tan korkar gibi, hatta daha da fazla insanlardan korkmaya başladığını ve: “Rabbimiz, bize savaşı niçin farz kıldın? Bize biraz daha mühlet verseydin olmaz mıydı?” dediklerini görürsün. Onlara de ki: “Dünyanın menfaati pek azdır ve kısa bir süre içindir. Âhiret ise, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için bütünüyle hayırdır ve size orada kıl kadar bile bir haksızlık yapılmaz.”

78. Eyne ma tekunu yüdrikümül mevtü ve lev küntüm fı burucim müşeyyedeh ve in tüsıbhüm hasenetüy yekulu hazihı min ındillah ve in tüsıbhüm seyyetüy yekulu hazihı min ındik kul küllüm min ındillah fe mali haülail kavmi la yekadune yefkahune hadısa:

Nerede olursanız olun, sağlam ve tahkim edilmiş kaleler içinde bulunsanız bile ölüm size ulaşacaktır. Onlara bir iyilik gelirse, “Bu, Allah’tandır” derler. Onlara bir kötülük gelirse, “Bu, senin yüzündendir” derler. (Ey Muhammed!) De ki: “Hepsi Allah’tandır.” Bu topluma ne oluyor ki, neredeyse hiçbir sözü anlamıyorlar!

79. Ma esabeke min hasenetin fe minellah ve ma esabeke min seyyietin fe min nefsik ve erselnake lin nasi rasula ve kefa billahi şehıda:

Sana gelen her iyilik Allah’tandır. Sana gelen her kötülük de nefsindendir. Rasûlüm! Seni bütün insanlara elçi olarak gönderdik. Buna şâhit olarak Allah yeter.

80. Mey yütıır rasule fe kad etaallah ve men tevella fe ma erselnake aleyhim hafıyza:

Peygamber’e itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur. Kim de itaatten yüz çevirirse aldırma! Çünkü biz seni, onların üzerine bekçi olarak göndermedik.

81. Ve yekulune taatün fe iza berazu min ındike beyyete taifetüm minhüm ğayrallezı tekul vallahü yektübü ma yübeyyitun fe a’rıd anhüm ve tevekkel alellah ve kefa billahi vekıla:

O münafıklara bir şey emrettiğin zaman: “Baş üstüne” diyorlar. Fakat senin yanından çıktıkları zaman içlerinde bir gürûh, senin söylediğinin tam tersi planlar kuruyorlar. Ama Allah onların karanlık planlarını bir bir kaydetmektedir. Şu halde sen onlara aldırış etme, Allah’a dayan. Kendisine dayanılıp güvenilecek vekil olarak Allah yeter.

82. E fe la yetedebberunel kur’an ve lev kane min ındi ğayrullahi le vcedu fıhıhtilafen kesıra:

Hâlâ Kur’an’ı düşünüp anlamaya çalışmıyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı, mutlaka onda birçok çelişki bulurlardı.

83. Ve iza caehüm emrum minel emni evil havfi ezau bih ve lev radduhü iler rasuli ve ila ülil emri minhüm lealimehüllezıne yesmebitunehu minhüm ve lev la fadlüllahi aleyküm ve rahmetühu letteba’tümüş şeytane illa kalıla:

Onlara, müslüman toplumun güvenliğini ilgilendiren veya mü’minler arasında korku ve paniğe yol açabilecek bir haber geldiğinde, olayın sebep olabileceği zararları düşünmeden, onu hemen yayıverirler. Halbuki onlar bu haberi Rasûlulullah’a ve aralarındaki yetki sahibi kimselere götürselerdi, işin iç yüzünü araştırıp ortaya çıkarabilecek olanlar, elbette onun mâhiyetini anlayıp, ne yapılması gerektiğini bilirlerdi. Eğer Allah’ın üzerinizde lutfu ve rahmeti olmasaydı, pek azınız hâriç, hepiniz şeytana uyup giderdiniz.

84. Fe katil fı sebılillah la tükellefü illa nefseke ve harridıl mü’minınv asellahü ey yeküffe be’sellezıne keferu vallahü eşddü be’sev ve eşeddü tenkıla:

Ey Muhammed! Artık Allah yolunda savaş! Sen ancak kendinden sorumlusun! Mü’minleri de savaşa teşvik et. Umulur ki Allah inkâr edenlerin gücünü kırar. Allah’ın gücü daha üstündür, cezası daha şiddetlidir.

85. Mey yeşfa’şefaaten hasenetey yekül lehu nesiybüm minha ve mey yeşfa’şefaaten seyyietey yekül lehu kiflüm minha ve kanellahü ala külli şey’im mükıyta:

Kim Allah için bir iyiliğe aracılık ederse, onun sevabından kendisi için bir pay vardır. Kim de kötülüğe aracılık ederse, onun da günahından ona bir pay düşer. Allah her şeyi görüp gözeten ve karşılığını verendir.

86. Ve iza huyyıtüm bi tehıyyetin fe hayyu bi ahsene minha ev rudduha innellahe kane ala külli şey’in hasıba:

Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı selâmla karşılık verin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını gereği gibi yapandır.

87. Allahü la ilahe illa hu le yecmeanneküm ila yevmil kıyameti la raybe fıh ve men asdeku minellahi hadısa:

Allah ki, O’ndan başka ilâh yoktur. O, geleceğinde hiçbir şüphe bulunmayan kıyâmet gününde sizi elbette bir araya toplayacaktır. Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir?

88. Fe ma leküm fil münafikıyne fieteyni vallahü erkesehüm bi ma kesebu e türıdune en tehdu men edallellah ve mey yudlilillahü fe len tecide lehu sebıla:

Ey mü’minler! Size ne oluyor ki münafıklar konusunda iki muarız gruba ayrılıyorsunuz? Görüyorsunuz ki, işledikleri bunca günah yüzünden Allah onları tersyüz etmiş, gerisin geri küfre döndürmüştür. Allah’ın saptırdıklarını siz mi doğru yola getirmek istiyorsunuz? Oysa Allah kimi saptırırsa, artık onun kurtulması için sen asla bir çıkış yolu bulamazsın!

89. Veddu lev tekfürune kema keferu fe tekunune sevaen fe la tettehızu minhüm evliyae hatta yühaciru fı sebılillah fe in tevellev fe huzuhüm vaktüluhüm haysü vecedtümuhüm ve la tettehızu minhüm veliyyev ve la nesıyra:

O münafıklar, kendilerinin küfre yuvarlandığı gibi sizin de o şekilde küfre yuvarlanmanızı ve sapkınlıkta eşit hâle gelmenizi isterler. Onlar, inanıp Allah yolunda hicret edinceye kadar sakın onları dost ve sırdaş edinmeyin. Şayet iman ve hicretten yüz çevirirlerse onları yakalayın, bulduğunuz yerde öldürün. Onlardan hiçbirini dost ve yardımcı edinmeyin.

90. İlillezıne yesılune ila kavmim beyneküm ve beynehüm mısakun ev cauküm hasırat suduruhüm ey yükatiluküm ev yükatilu kavmehüm ve lev şaellahü le selletahüm aleyküm fe le kateluküm fe inı’tezeluküm fe lem yükatiluküm ve elkav ileykümüs selem fe ma cealelahü leküm aleyhim sebıla:

Ancak sizinle aralarında anlaşma olan bir topluma sığınmış bulunanlar, yahut ne sizinle ne de kendi kavimleriyle savaşmayı içlerine sığdıramayıp (tarafsız olarak) size gelenler başka. Eğer Allah dileseydi, onları size musallat kılardı da sizinle savaşırlardı. Eğer onlar sizden uzak durur, sizinle savaşmayıp size barış teklif ederlerse; Allah, onlara saldırmak için size bir yol (yetki) vermemiştir.

91. Setecidune aharıne yürıdune ey ye’menuküm ev ye’menu kavmehüm küllema ruddu ilel fitneti ürkisu fıha fe il lem ya’teziluküm ve yulku ileykümüs selem ve yeküffu eydiyehüm fe huzuhüm vaktüluhüm haysü sekftümuhüm ve ülaiküm cealna leküm aleyhim sültanem mübına:

Bir de hem sizden hem de kendi kavimlerinden güven içinde olmayı isteyen başka münafıklar da bulacaksınız. Onlar, ne zaman fitne fesat çıkarmaya dâvet edilseler, hemen oraya baş aşağı dalarlar. Eğer size karşı savaşmaktan uzak durmaz, barış teklifinde bulunmaz ve ellerini üzerinizden çekmezlerse, onları bulduğunuz yerde yakalayıp öldürün. İşte bu gibiler aleyhinde size apaçık bir savaş izni vermişizdir.

92. Ve ma kane li mü’minin ey yaktüle mü’minen illa hataa ve men katele mü’mine hataen fe tahrıru rakabetim mü’minetiv ve diyetüm müsellemetün ila ehlihı illa ey yessaddeku fe in kane min kavmin adüvvil leküm ve hüve mü’minün fe tahrıru rakabetim mü’mineh ve in kane mni kavmim beyneküm ve beynehüm mısakun fediyetüm müsellemetün ila ehlihı ve tahrıru rakabetim mü’mineh fe mel lem yecid fe sıyamü şehrayni mütetabiayni tevbetem minellah ve kanellahü alımen hakıma:

Bir mü’minin diğer bir mü’mini öldürmesi olacak şey değildir. Fakat yanlışlıkla olabilir. Kim yanlışlıkla bir mü’mini öldürürse, cezası, mü’min bir köleyi azat etmesi ve ölenin ailesine diyet ödemesidir. Ancak ölenin ailesi bağışlarsa, diyet ödemesi gerekmez. Şâyet ölen mü’min olmakla birlikte size düşman olan bir kavimden ise, öldürenin cezası, sadece mü’min bir köleyi azat etmesidir. Eğer öldürülen kişi, aranızda anlaşma bulunan kâfir bir kavimdense, o takdirde ceza, ölenin ailesine diyet ödemesi ve mü’min bir köleyi azat etmesidir. Bunları yerine getirmek için yeterli imkânlara sahip olamayan, bunun yerine peş peşe iki ay oruç tutmalıdır. Allah bu cezaları, yanlışlıkla adam öldüren kimsenin tevbesini kabul etmek için koymuştur. Allah, hakkıyla bilen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olandır.

93. Ve mey yaktül mü’minem müteammiden fe cezaühu cehnnemü haliden fıha ve ğadıbellahü aleyhi ve leanehu ve eadde lehu azaben azıyma:

Bir mü’mini kasten öldürenin cezası ise, içinde ebedî kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lânetlemiş ve onun için pek büyük bir azap hazırlamıştır.

94. Ya eyyühellezıne amenu iza darabtüm fı sebılillahi fe tebeyyenu ve la tekulu li men elka ileykümüs selame leste mü’mina tebteğune aradal hayatid dünya fe ındellahi meğanimü kesırah kezalike küntüm min kablü fe mennellahü aleyküm fe tebeyyenu innellahe kane bi ma ta’melune habıra:

Ey iman edenler! Allah yolunda cihâd için sefere çıktığınız zaman iyice araştırın, dikkatli olun da size selâm verene, dünya hayatının geçici menfaatlerini arzulayarak: “Sen mü’min değilsin” deyip onu öldürmeye kalkmayın. Unutmayın ki, Allah katında pek çok ganimetler vardır. Daha önceleri siz de onlar gibiydiniz; Allah size iman nimetini lûtfetti. O halde iyice araştırın da bir yanlışlık yapmayın! Şüphesiz Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır.

95. La yestevil kaıdune minel mü’minıne ğayru ülid darari vel mücahidune fı sebılillahi bi emvalihim ve enfüsihim feddalellahül mücahidıne bi emvalihim ve enfüsihim alel kaıdıne deraceh ve küllev veadellahül husna ve feddalellahül mücahidıne alel kaıdıne ecran azıyma:

Hastalık, körlük, topallık gibi bir mazereti bulunmaksızın savaştan geri kalıp evde oturan mü’minlerle, mallarıyla canlarıyla Allah yolunda savaşanlar elbette bir değildir. Allah, mallarıyla canlarıyla savaşanları, herhangi bir sebeple savaştan geri kalan kimselerden derece itibariyle daha üstün tutmuştur. Gerçi Allah, her birine varılacak en güzel yurt olan cenneti va‘detmektedir. Yine de Allah, cihâd edenleri, pek büyük bir mükâfatla, mücâdeleden kaçıp oturanlara üstün kılmıştır.

96. Deracatim minhü ve mağfiratev ve rahmehv ve kanellahü ğafurar rahıyma:

Onlar için Allah’ın yanında yüksek dereceler, bir bağışlanma ve bir rahmet vardır. Çünkü Allah, çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.

97. İnnellezıne teveffahümül melaiketü zalimı enfüsihim kalu fıme küntüm kalu künna müstad’afıne fil ard kalu e lem tekün erdullahi vasiaten fe tühaciru fıha fe ülaike me’vahüm cehennem ve saet mesıyra:

Melekler, dininin emirlerini yerine getirmeyerek kendilerine yazık ederken canlarını aldıkları kimselere: “Sizler ne işle meşguldünüz?” diye sorarlar. Onlar: “Biz düşman yurdunda dinimizi yaşamaktan âciz bırakılmış, gerçekten zayıf kimselerdik” derler. Melekler de onlara: “Allah’ın arzı geniş değil miydi? Orada uygun bir yere hicret etseydiniz ya!” derler. Onların varacağı yer cehennemdir. Orası, son durak olarak ne fenâ bir yerdir.

98. İllel müstad’afıne miner ricali ven nisai vel vildani la yestetıy’une hıyletev ve la yehtedune sebıla:

Ancak hiçbir çareye gücü yetmeyen ve hicret için bir yol bulamayan gerçekten âciz ve zayıf erkekler, kadınlar ve çocuklar bunun dışındadır.

99. Fe ülaike asellahü ey ya’füve anhüm ve kanellahü afüvven ğafura:

Allah’ın bunları affedeceği umulur. Allah çok affedici, çok bağışlayıcıdır.

100. Ve mey yühacir fı sebılillahi yecid fil erdı mürağamen kesırav veseah ve mey yahruc mim beytihı mühaciran ilellahi ve rasulihı sümme yüdrikhül mevtü fe ad vekaa ercuhu alellah ve kanellahü ğafurar rahıyma:

Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer de bulur, genişlik de. Kim Allah’a ve Peygamberine hicret etmek amacıyla evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse, şüphesiz onun mükâfatı Allah’a düşer. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

101. Ve iza darabtüm fil erdı fe leyse aleyküm cünahun en taksuru mines salah in hıftüm ey yeftinekümüllezıne keferu innel kafirune kanu leküm adüvvem mübına:

Yeryüzünde sefere çıktığınız vakit kâfirlerin size saldırmasından korkarsanız, namazı kısaltmanızdan ötürü size bir günah yoktur. Şüphesiz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır.

102. Ve iza künte fıhim fe ekamte lehümüs salate feltekum taifetüm minhüm meake vel ye’huzu eslihatehümv fe iza secedu felyekunu miv veraikümv velte’ti taifetün uhra lem yüsallu fel yüsallu meake vel ye’huzu hızrahüm ve eslihatehüm veddellezıne keferu lev tağfülune an eslihatiküm ve emtiatiküm fe yemılune aleyküm meyletev vahıdehv ve la cünüha aleyküm in kane bi küm ezem mim metarin ev küntüm merda en tedau eslihateküm ve huzu hızrakümv innellahe eadde lil kafirıne azabem mühına:

Rasûlüm! Savaşta mü’minler arasında bulunup onlara namaz kıldırdığın zaman, onlardan bir grup silahlarını da yanlarına alarak seninle beraber namaza dursunlar. Bu esnâda diğer grup düşmanı gözetlesin. Namaz kılan grup secde yapıp rekâtı tamamlayınca, düşmanı gözetlemek üzere arka tarafa geçsin. Sonra henüz namaz kılmamış olan diğer grup gelsin ve seninle beraber namazlarını kılsınlar. Hem yer değiştirirken hem de namaz esnâsında ihtiyat tedbirlerini alsınlar, silahlarını da yanlarında bulundursunlar. Çünkü kâfirler, silahlarınızı ve teçhîzâtınızı unutup bırakmanızı, böylece âni bir baskınla üzerinize saldırmayı çok arzu ederler. Ancak yağmur-çamurdan dolayı sıkıntıya düşerseniz, yahut hasta iseniz namaz kılarken silahlarınızı yere bırakmanızda size bir vebâl yoktur. Fakat yine de gelebilecek tehlikelere karşı tedbiri elden bırakmayın. Şüphesiz ki Allah, kâfirler için pek alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.

103. Fe iza kadaytümüs salate fezkürullahe kıyamev ve kuudev ve ala cünubiküm fe izatme’nentüm fe ekıymüs salah innes salate kanet alel mü’minıne kitabem mevkuta:

Korku hâlinde kıldığınız namazı bitirince ayakta iken, otururken ve yanlarınız üzerine yatarken Allah’ı zikredin. Korkudan emîn olduğunuz vakit ise artık namazı normal zamandaki şartlarına uyarak dosdoğru kılın. Çünkü namaz, mü’minler üzerine vakitleri belirlenmiş farz bir ibâdetdir.

104. Ve la tahinu fibtiğail kavm in tekunu te’lemune fe innehüm ye’lemune kema te’lemune ve tercune minellahi mala yercun ve kanellahi alımen hakıma:

Düşmanınız olan o kavmi, toparlanmalarına fırsat vermeden takip etmekte gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı çekiyorsanız, şüphesiz onlar da sizin gibi acı çekiyorlar. Üstelik siz Allah’tan, onların ummadıkları şeyleri umuyorsunuz. Allah, hakkıyla bilen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olandır.

105. İnna enzelna ileykel kitabe bil hakkı li tahküme beynen nasi bima erakellah ve la tekül lil hainıne hasıyma:

Rasûlüm! Doğrusu biz, ilâhî gerçekleri ortaya koyan bu kitabı sana, insanlar arasında Allah’ın gösterdiği şekilde hüküm verebilesin diye indirdik. Sakın, hâinlerin savunucusu olma!

106. Vestağfirillah innellahe kane ğafurar rahıyma:

Allah’tan bağışlanma dile! Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayıcıdır ve çok merhametlidir.

107. Ve la tücadil anillezıne yahtanune enfüsehümv innellahe la yühıbbü men kane havvanen esıma:

Haksızlık yaparak kendilerine hâinlik edenleri savunma! Şüphesiz Allah, hâinlikte ve günah işlemekte aşırı gidenleri hiç sevmez.

108. Yestahfune minen nasi ve la yestahfune minellahi ve hüve meahüm iz yübeyyitune ma la yerda minel kavl ve kanellahü bi ma ya’melune mühıyta:

Onlar, yaptıkları hâinlik ve işledikleri günahları insanlardan gizlemeye çalışırlar da, hayâ edip Allah’tan gizlemezler. Halbuki onlar, bilhassa gece karanlığında gizli gizli Allah’ın râzı olmayacağı ihânet planları yaparken Allah onların yanıbaşındaydı. Zâten Allah, onların yaptıkları her şeyi ilmiyle kuşatmış durumdadır.

109. Ha entüm haülai cadeltüm anhüm fil hayatid dünya fe mey yücadilüllahe anhüm yevmel kıyameti em mey yekunü aleyhim vekıla:

İşte siz öyle kimselersiniz (ki, diyelim) dünya hayatında onları savundunuz. Ya kıyamet günü onları Allah’a karşı kim savunacak, yahut kim onlara vekil olacak?

110. Ve mey ya’mel suen ev yazlim nefsehu sümme yestağfirillahe yecidillahe ğafurar rahıyma:

Kim bir kötülük yapar veya nefsine zulmeder de sonra Allah’tan bağışlanma dilerse, şüphesiz Allah’ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici olarak bulur.

111. Ve mey yeksib ismen fe innema yeksibühu ala nefsih ve kanellahü alımen hakıma:

Günah işleyen kimse, onu ancak kendi aleyhine işlemiş olur. Allah, her şeyi hakkıyla bilen, her işi ve hükmü hikmetli ve sağlam olandır.

112. Ve mey yeksib hatıy’eten ev ismen sümme yermi bihı berıen fe kadıhtemele bühtanev ve ismem mübına:

Kim de bir hata yapar veya günah işler de sonra onu suçsuz birinin üzerine atarsa, muhakkak ki büyük bir iftira etmiş ve apaçık bir günah yüklenmiş olur.

113. Ve lev la fadlüllahi aleyke ve rahmetühu lehemmet taifetüm minhüm ey yüdılluk ve ma yüdıllune illa enfüsehüm ve ma yedurruneke min şey’ ve enzellellahü aleykel kitabe vel hıkmete ve allemeke ma lem tekün ta’lemv ve kane fadlüllahi aleyke azıyma:

Rasûlüm! Eğer üzerinde Allah’ın lutuf ve merhameti olmasaydı, onlardan bir grup vereceğin hükümde seni bile adâletten saptırmaya kesinlikle yeltenmişti. Fakat onlar, başkasını değil ancak kendilerini saptırırlar ve sana da hiçbir zarar veremezler. Çünkü Allah, sana kitabı ve hikmeti indirmekte ve sana bilmediğin şeyleri öğretmektedir. Allah’ın sana olan lutfu gerçekten çok büyüktür.

114. La hayra fı kesırim min necvahüm illa men emera bi sadekatin ev ma’rufin ev ıslahım beynen nas ve mey yef’al zalikebtiğae merdatillahi fe sevfe nü’tıhi ecran azıyma:

Onların kendi aralarında yaptıkları gizli görüşmelerin ve fısıldaşmaların çoğunda hayır yoktur. Ancak sadaka vermeyi, iyilik yapmayı ya da insanların arasını düzeltmeyi emredenlerinki bunun dışındadır. Kim bunu Allah’ın rızâsını kazanmak niyetiyle yaparsa, ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz.

115. Ve mey yüşakıkır rasule mim ba’di ma tebeyyene lehül hüda ve yettebı’ ğayra sebılil mü’minıne nüvellihı ma tevella ve nuslihı cehennem ve saet mesıyra:

Kim de, kendisine doğru yol apaçık belli olduktan sonra Pey­gam­ber’e aykırı davranır, mü’minlerin yolundan başka bir yol tutarsa, onu döndüğü o bâtıl yolda bırakır ve cehenneme atarız. Cehennem ise, varılacak ne kötü bir yerdir.

116. İnnellahe la yağfiru ey yüşrake bihı ve yağfiru ma dune zalike li mey yeşa’ ve mey yuşrik billahi fe kad dalle dalalem beıyda:

Şüphesiz Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Ama dilediği kimselerin bunun dışındaki günahlarını bağışlar. Artık kim Allah’a şirk koşarsa, doğru yoldan çok uzak bir sapıklığa düşmüş olur.

117. İy yed’une min dunihı illa inasa ve iy yad’une illa şeytanem merıda:

Onlar, Allah’ı bırakıp, kendilerine dişi isimler verdikleri putlara taparlar. Böyle yapmakla aslında başkasına değil, ancak hayırsız ve azgın şeytana tapmış olurlar.

118. leanehüllah ve kale le ettehızenne min ıbadike nasıybem mefruda:

Allah o şeytana lânet etmişti. O da bunun üzerine şöyle demişti: “Yemin olsun ki senin kullarından bana uyup neticede bana ait olacak bir pay edineceğim.”

119. Ve le üdıllennehüm ve le ümenniyennehüm ve le amürrannehüm fe le yübettikünne azanel en’ami ve le amürannehüm fe le yüğayyirunne halkallah ve mey yettehıziş şeytane veliyyem min dunillahi fe kad hasira husranem mübına:

“Onları mutlaka doğru yoldan saptıracağım. Onları boş ümitler ve yalan sevdâlarla oyalayacağım. Onlara emredeceğim, hayvanların kulaklarını yaracaklar. Yine onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığı şekli değiştirecekler.” O halde kim Allah’ı bırakıp şeytanı dost edinirse, elbette o, açıktan açığa büyük bir zarara uğramış olur.

120. Yeıdühüm ve yümennıhim ve ma yeıdühümüş şeytanü illa ğurura:

Şeytan onlara bir takım vaatlerde bulunur ve onları boş ümitlerle oyalar. Zâten şeytanın onlara olan va‘di, boş bir aldatmadan başka bir şey değildir.

121. Ülaike me’vahüm cehennemü ve la yecidune:

İşte onların barınağı cehennemdir. Ondan bir kaçış yolu bulamazlar.

122. Vellezıne amenu ve amilus salihati senüdhılühüm cennatin tecrı min tahtihel enharu halidıne fıha ebeda va’dellahi hakka ve men asdeku minellahi kıyla:

İman eden ve iyi işler yapanları, içinde ebedî kalmak üzere, zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Allah, (bu söylenenleri) hak bir söz olarak vâdetti. Söz verme ve onu tutma bakımından kim Allah’tan daha doğru olabilir?

123. Leyse bi emaniyyiküm ve la emaniyyi ehlil kitab mey ya’mel suey yücze bihı ve la yecid lehu min dunillahi veliyyev ve la nesıyra:

Gerçek, ne sizin boş temennîleriniz ne de Ehl-i kitabın asılsız kuruntularına bağlıdır. Gerçek şudur ki; kim bir kötülük yaparsa onun cezasını görecek ve Allah’tan başka da ne bir dost bulabilecek ne de bir yardımcı.

124. Ve mey ya’mel mines salihati min zekerin ev ünsa ve hüve mü’minün fe ülaike yedhulunel cennete ve la yuzlemune nekıyra:

İster erkek ister kadın olsun, kim mü’min olarak sâlih ameller işlerse, işte onlar cennete girecek ve hurma çekirdeğinin küçücük oyuğu kadar bile haksızlığa uğramayacaklardır.

125. Ve men ahsenü dınem mimmen esleme vechehu lillahi ve hüve muhsinüv vettebea millete ibrahıme hanıfa vetetehazellahü ibrahıme halila:

Allah’ı görürcesine iyilik yapan bir kimse olarak bütün varlığıyla Allah’a teslim olan ve şirkten uzak dupduru bir tevhid inancıyla İbrâhim’in dînine uyan kimseden daha güzel bir dine kim sahiptir ki? Üstelik Allah, İbrâhim’i dost edinmiştir.

126. Ve lillahi ma fis semavati ve ma fil ard ve kanellahü bi külli şey’im mühıyta:

Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır ve Allah her şeyi kuşatmıştır. (Hiçbir şey O’nun ilim ve kudretinin dışında kalamaz).

127. Ve yesteftuneke fin nisa’ kulillahü yüftıküm fıhinne ve ma yütla aleyküm fil kitabi fı yetamen nisaillatı la tü’tunehünne ma kütibe lehünne ve terğabune en tenkihuhünne vel müstad’afıne minel vildani ve en tekumu lil yetama bil kıst ve ma tef’alu min hayrin fe inellahe kane bihı alıma:

Kadınlar hakkındaki dinî hükümleri açıklamanı istiyorlar. De ki: “Allah, onlar hakkındaki hükmünü açıklıyor: Kitapta size okunan âyetler; kendilerine verilmesi gereken miras, mehir gibi şeyleri vermediğiniz, üstelik güzel ve zenginse nikâhlamak istediğiniz, miraslarını kaybetmemek için başkalarıyla nikâhlamak istemediğiniz yetim kızlar, çaresiz kalmış çocuklar hakkında ve yetimlere karşı adâleti yerine getirmeniz hususunda gerekli hükmü vermektedir. İyilik olarak her ne yaparsanız, mutlaka Allah onu bilmektedir.”

128. Ve inimraetün hafet mim ba’liha nüşuzen ev ı’radan fe la cünaha aleyhima ey yusliha beynehüma sulha ves sulhu hayr ve uhdıratil enfüsüş şuhh ve in tuhsinu ve tetteku fe innellahe kane bi ma ta’melune habıra:

Eğer bir kadın kocasının serkeşliğinden, geçimsizliğinden ve büsbütün kendisinden yüz çevirip uzaklaşmasından korkarsa, o takdirde anlaşarak aralarını düzeltmelerinde ikisine de bir günah yoktur. Karşılıklı anlaşmak, elbette en iyi yoldur. Şu bir gerçek ki nefisler, bencil ve menfaatlerine düşkün olarak yaratılmışlardır. Bu bakımdan ey kocalar, siz eşlerinize güzel davranır ve onlara haksızlık etmekten sakınırsanız, şüphesiz Allah yaptığınız her şeyden haberdârdır.

129. Ve len testetıy’u en ta’dilu beynen nisai ve lev harastüm fe la temılu küllel meyli fe tezeruha kel müalekah ve in tuslihu ve tetteku fe innellahe kane ğafurar rahıyma:

Ne kadar isteseniz de eşleriniz arasında adâleti sağlamaya güç yetiremezsiniz. Hiç olmasa birine büsbütün meyledip, diğerini ne kocalı ne de kocasız bir halde askıda bırakmayın. Eğer yanlış davranışlarınızı düzeltir ve birbirinize haksızlık etmekten sakınırsanız, şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır ve engin merhamet sahibidir.

130. Ve iy yeteferraka yuğnillahü küllem min seatih ve kanellahü vasian hakıma:

Eğer karı-koca boşanıp birbirinden ayrılacak olurlarsa, sınırsız lutuf ve keremiyle Allah, onlardan her birinin ihtiyacını giderir. Çünkü Allah’ın hazînesi geniştir, O’nun her işi ve hükmü hikmetli ve sağlamdır.

131. Ve lillahi ma fis semavati ve ma fil ard ve le kad vessaynellezıne utül kitabe min kabliküm ve iyyaküm enittekullah ve in tekfüru fe inne lillahi ma fis semavati ve ma fil ard ve kanellahü ğaniyyen hamıda:

Göklerde olan ve yerde olan herşey Allah’ındır. Yemin olsun ki biz, sizden önce kendilerine kitap verilenlere de size de Allah’tan korkup sakınmanızı emrettik. Eğer inkâra sapıp nankörlük ederseniz bunun Allah’a hiçbir zararı olmaz. Çünkü göklerde olan ve yerde olan her şey Allah’ındır. Allah, hiç kimseye ve hiçbir şeye muhtaç değildir; her türlü övgü O’na âittir.

132. Ve lillahi ma fis semavati ve ma fil ard ve kefa billahi vekıla:

Evet, göklerde ne var, yerde varsa hepsi Allah’ındır. Vekîl olarak Allah yeter.

133. İy yeşe’ yüzhibküm eyyühen nasü ve ye7ti bi aharın ve kanellahü ala zalike kadıra:

Ey insanlar! Allah dilerse sizi yok eder, yerinize başkalarını getirir. Bunu yapmaya Allah’ın kudreti elbette yeter.

134. Men kane yürıdü sevabed dünya fe ınellahi sevabüd dünya vel ahırah ve kanellahü semıam besıyra:

Kim dünya nimet ve mutluluğunu istiyorsa, şunu bilsin ki, dünyanın da âhiretin de nimet ve mutluluğu Allah katındadır. Allah, her şeyi hakkıyla işiten ve kemâliyle görendir.

135. Ya eyyühellezıne amenu kunu kavvamıne bil kıstı şühedae lillahi ve lev ala enfüsiküm evil valideyni vel akrabın iy yekün ğaniyyen ev fekıyran fellahü evla bihima fe la tettebiul heva en ta’dilu ve in telvu ev tu’ridu fe innellahe kane bi ma ta’melune habıra:

Ey iman edenler! Kendinizin, ana-babanızın ve yakın akrabanızın aleyhinde bile olsa, Allah için doğru dürüst şâhidlik yaparak, adâleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun! Hakkında şâhidlik yaptığınız kimse zengin de olsa fakir de olsa böyle davranın. Çünkü Allah, ikisine de sizden daha yakındır, hâllerini daha iyi bilir. Şu hâlde, sakın âdil davranmaktan yüz çevirip nefsin arzularına uymayın. Eğer dilinizi eğip büker, gerçeği olduğu gibi söylemekten çekinir veya büsbütün ondan yüz çevirirseniz, başınıza geleceği siz düşünün! Zira Allah, yaptığınız her şeyden hakkıyla haberdârdır.

136. Ya eyyühellezıne amenu aminu billahi ve rasulihı vel kitabillezı nezzele ala rasulihı vel kitabillezı enzele min kabl ve me yekfür billahi ve melaiketihı ve kütübihı ve rusülihı vel yevmil ahıri fe kad dalle dalalem beıyda:

Ey iman edenler! Allah’a, Rasûlü’ne, Rasûlü’ne indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaplara imanda sebât edin! Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve âhireti inkâr ederse, koyu bir sapıklığa sapmış, haktan tamâmen uzaklaşmış olur.

137. İnnellezıne amenu sümme keferu sümme amenu sümme keferu sümmezdadu küfral lem yekünillahü li yağfira lehüm ve la li yehdiyehüm sebıla:

İman edip sonra kâfir olanlar, sonra yine iman edip tekrar kâfir olanlar sonra da inkârlarını iyice artıranlar yok mu, Allah onları kesinlikle bağışlamayacak ve onları doğru yola ulaştırmayacaktır.

138. Beşşiril münafikıyne bi enne lehüm azaben elıma:

Rasûlüm! Münafıkları, kendileri için hazırlanmış olan can yakıcı bir azapla müjdele.

139. Ellezıne yettehızunel kafirıne evliyae min dunil mü’minın e yebteğune ındehümül ızzete fe innel ızzete lillahi cemıa:

Onlar, mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost ve sırdaş ediniyorlar. Yoksa onlar kâfirlerin yanında izzet, şeref ve kuvvet mi arıyorlar? Boşuna aramasınlar. Çünkü izzet, şeref ve kuvvet tamamiyle Allah’a aittir.

140. Ve kad nezzele aleyküm fil kitabi en iza semı’tüm ayatillahi yükferu biha ve yüstehzeü biha fe la tak’udu meahüm hatta yehudu fı hadısin ğayrihı inneküm izem müslühüm innellahe camiul münafikıyne vel kafirıne fı cehenneme cemıa:

Oysa Allah size Kitap’ta (Kur’an’da) “Allah’ın âyetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze geçmedikleri müddetçe, onlarla oturmayın, aksi hâlde siz de onlar gibi olursunuz” diye hüküm indirmiştir. Şüphesiz Allah, münafıkların ve kâfirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır.

141. Ellezıne yeterabbesune biküm fe in kane leküm fethum minellahi kalu e lem neküm meaküm ve in kane lil kafirıne nasıybün kalu elem nestahviz aleyküm ve nemna’küm minel mü’minın fellahü yahkümü beyneküm yevmel kıyameh ve ley yec’alellahü lil kafirıne alel mü’minıne sebıla:

Münafıklar, sizinle ilgili olup bitenleri çok yakından izler ve devamlı olarak havayı yoklarlar: Şayet Allah size bir zafer lutfederse: “Biz de sizinle beraber değil miydik?” derler. Eğer kâfirlerin zaferden bir payı olursa, o zaman da onlara yaklaşmak için: “Biz size yardım ederek gâlibiyetinizi temin etmedik mi? Mü’minlerden gelecek felaketlere karşı sizi korumadık mı?” derler. Allah, kıyâmet günü aranızda hükmünü verecektir. Allah, mü’minler aleyhinde kâfirlere, kalıcı bir gâlibiyet için kesinlikle fırsat tanımayacaktır.

142. İnnel münafikıyne yühadiunellahe ve hüve hadıuhüm ve iza kamu iles salati kamu küsala yüraunen nase ve la yezkürunellahe illa kalıla:

Münafıklar, kendilerince güyâ Allah’ı aldatmaya çalışıyorlar. Oysa Allah, onların hilelerini sürekli kendi başlarına çeviriyor. Onlar namaza kalktıklarında tembel tembel kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı da pek az hatırlarına getirirler.

143. Müzebzebıne beyne zalike la ila haülai ve la ila haüla’ ve mey yudlilillahü fe len tecide lehu sebıla:

Onlar, mü’minlerle kâfirlerin arasında bocalayıp duranlardır. Tam olarak ne mü’minlere ne de kâfirlere bağlanabilirler. Allah kimi saptırırsa, artık sen onun için bir kurtuluş yolu bulamazsın.

144. Ya eyyühellezıne amenu la tettehızül kafirıne evliyae min dunil mü’minın e türıdune en tec’alu lillahi aleyküm sültanem mübına:

Ey iman edenler! Mü’minleri bırakıp kâfirleri dost ve sırdaş edinmeyin. Yoksa, böyle bir akılsızlıkta bulunup da aleyhinizde Allah’a apaçık bir delil vermek ve O’nun azabını üzerinize çekmek mi istiyorsunuz?

145. İnnel münafikıyne fid derkil esfeli minen nar ve len tecide lehüm nesıyra:

Şüphesiz münafıklar cehennemin en alt tabakasındadırlar. Onları oradan kurtaracak hiçbir yardımcı da bulamazsın.

146. İllellezıne tabu ve aslehu va’tesamu billahi va ahlesu dınehüm lillahi fe ülaike meal mü’minın ve sevfe yü’tillahül mü’minıne ecran azıyma:

Ancak tevbe edip hallerini düzeltenler, Allah’a sımsıkı sarılanlar ve dinlerini tam bir ihlasla yaşayıp bütün samimiyetleriyle Allah’a yönelenler başka. İşte onlar gerçek mü’minlerle beraberdirler. Allah mü’minlere pek büyük bir mükâfat verecektir.

147. Ma yef’alüllahü bi azabiküm in şekartüm ve amentüm ve kanellahü şakian alıma:

Eğer siz şükredip inanırsanız Allah size ne diye azap etsin. Allah, iyiliklerin karşılığını bol bol veren ve her şeyi hakkıyla bilendir.

148. La yühıbbüllahül cehra bis sui minel kavli illa men zulim v kanellahü semıan alıma:

Allah çirkin sözün, açıkça söylenmesinden asla hoşlanmaz. Ancak zulme uğrayan kimsenin durumu başkadır. Allah, her şeyi hakkıyla işitir ve kemâliyle bilir.

149. İn tübdu hayran ev tuhfuhü ev ta’fü an suin fe innellahe kane afüvven kadıra:

Siz, açık veya gizli bir iyilik yaptığınızda ya da size yapılan bir kötülüğü bağışladığınızda, şunu bilin ki Allah da sizi affedecektir. Çünkü Allah, çok affedicidir, her şeye gücü yetendir.

150. İnnellezıne yekfürune billah ive rusülihı ve yürıdune ey yüferriku beynellahi ve rusülihı ve yekulune nü’minü bi ba’dıv ve nekfürü bi ba’dıv ve yürıdune ey yettehızu beyne zalike sebıla:

Allah’ı ve peygamberlerini inkâr eden, Allah ile peygamberlerinin arasını ayırmak isteyen ve “peygamberlerin bir kısmına inanırız, bir kısmına inanmayız” deyip, böylece iman ile küfür arasında bir yol tutmaya çalışanlara gelince:

151. Ülaike hümül kafirune hakka ve a’tedna lil kafirıne azabem mühiyna:

İşte bunlar gerçek mânada kâfirdirler. Biz de kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.

152. Vellezıne amenu billahi ve rusülihı ve lem yüferriku beyne ehadim minhüm ülaike sevfe yü’tıhim ücurahüm ve kanellahü ğafurar rahıyam:

Allah’a ve peygamberlerine inanıp peygamberlerin arasını ayırmayanlara gelince, Allah onlara yakında mükâfatlarını verecektir. Allah, çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.

153. Yes’elüke ehlül ehlül kitabi en tünezzile aleyhim kitabem mines semai fe kad seelü musa ekbera min zalike fe kalu erinellah cehratem fe ehazethümüs saıkatü bi sulmihim sümmettehazül ıcle mim ba’di ma caethümül beyyinatü fe afevna an zalik ve ateyna musa sültanem mübına:

Rasûlüm! Ehl-i kitâp senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. Buna aldırış etme. Çünkü onlar Mûsâ’dan daha büyüğünü istemiş, “Bize Allah’ı açıkça göster!” demişlerdi. Derken, böyle küstahça istekleri yüzünden onları hemen yıldırım çarpmıştı. Sonra, kendilerine apaçık deliller ve mûcizeler gelmesine rağmen buzağıyı tanrı edinmişlerdi. Yine de bütün bunları affetmiş; Mûsâ’ya da apaçık bir delil, kudret ve hâkimiyet vermiştik.

154. Ve rafa’na fevkahümüt tura bi mısakıhim ve kulna lehümüdhulül babe sücedev ve kulna lehüm la ta’du fis sebti ve ehazna minhüm mısakan ğalıza:

Verdikleri sözde durmaları için dağı üzerlerine kaldırmış ve: “Şehrin kapısından secde ederek, emirlerimize boyun eğerek girin!” demiştik. Yine onlara: “Cumartesi yasağını hiçe sayarak haddi aşmayın!” buyurmuş ve onlardan pek sağlam bir söz almıştık.

155. Fe bima nakdıhim mısakahüm ve küfrihim bi ayatillahi ve katlihimül embiyae bi ğayri hakkıv ve kavlihim kulubüna ğulf bel tabeallahü aleyha bi küfrihim fe la yü’minune illa kalıla:

Verdikleri sağlam sözü bozmalarından, Allah’ın âyetlerini inkâr etmelerinden, peygamberleri haksız yere öldürmelerinden ve “kalplerimiz muhafazalıdır” demelerinden dolayı (başlarına türlü belâlar verdik. Onların kalpleri muhafazalı değildir), tam aksine inkârları sebebiyle Allah onların kalplerini mühürlemiştir. Artık onlar inanmazlar.

156. Ve bi küfrihim ve kavlihim ala meryeme bühtanen azıyam:

Bu lânet ve mühürleme, küfürde ısrarla devamları ve babasız çocuk doğurması sebebiyle Meryem’e büyük bir iftira atmaları yüzündendir.

157. Ve kavlihim inna katelnel mesıha ıysebne meryeme raulellah ve ma kateluhü ve ma salebuhü ve lakin şübbihe lehüm ve innellezınahtelefu fıhi le fı şekkim minh ma lehüm bihı min ılmin illettibaaz zann ve ma kateluhü yekıyna:

Bir de: “Biz, Allah’ın Rasûlü Meryem oğlu İsa Mesih’i öldürdük” demeleri yüzünden. Oysa onlar İsa Mesih’i ne öldürebildiler ne de çarmıha gerebildiler. Öldürdükleri başkası idi, fakat onlara İsa gibi gösterildi. Şüphesiz ki İsa hakkında anlaşmazlığa düşenler, onun öldürülmesi hususunda da şüphe içindedirler. Bu konuda zanna tâbi olmaktan başka hiçbir bilgileri yoktur. Kesin olan şu ki, onu öldüremediler:

158. Ber rafeahüllahü ileyh ve kanellahü azızen hakıma:

Bilakis Allah onu kendi katına yükseltti. Allah, kudreti dâimâ üstün gelen, her işi ve hükmü hikmetli ve sağlam olandır.

159. Ve im min ehlil kitabi illa le yü’minenne bihı kable mevtih ve yevmel kıyameti yekunü aleyhim şehıda:

Kitab ehlinden hiç kimse yoktur ki ölümünden önce, ona (İsa’ya) iman edecek olmasın. Kıyamet günü, o (İsa) onların aleyhine şahit olacaktır.

160. Fe bi zulmim minellezıne hadu harramna aleyhim tayyibatin ühıllet lehüm ve bi saddihim an sebılillahi kesıra:

Yahudilerin yaptıkları zulümler ve pek çok kimseyi Allah yolundan alıkoymaları yüzünden daha önce kendilerine helâl kılınmış olan bir kısım temiz ve hoş yiyecekleri biz onlara haram kıldık.

161. Ve ahzihimür riba ve kad nühu anhü ve eklihim emvalen nasi bil ba’tıl ve a’tedna lil kafirıne minhüm azaben elıma:

Yahudilerin haksızlıklarından, çoklarını Allah yolundan menetmelerinden, yasak edilmişken faiz almaları ve insanların mallarını haksızlıkla yemelerinden ötürü kendilerine helal kılınan temiz şeyleri onlara haram kıldık. Onlardan inkar edenlere, elem verici azab hazırladık.

162. Lakinir rasihune fil ılmi minhüm vel mü’minune yü’minune bi ma ünzile ileyke ve ma ünzile min kabileke vel mükıymınes salate vel mü’tunez zekate vel mü’minune billahi vel yevmil ahır ülaike se nü’tıhim ecran azıyma:

Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve iman edenler, sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman ederler. Onlar, namazı kılan, zekatı veren, Allah’a ve ahiret gününe iman edenlerdir. İşte onlara büyük bir mükafat vereceğiz.

163. İnna evhayna ileyke kema evhayna ila nuhıv ven nebiyyıne mim ba’dih ve evhayna ila ibrahıme ve ismaıyle ve ishaka ve ya’kube vel esbatı ve ıysa ve eyyube ve yunüse ve harune ve süleyman ve ateyna davude zebura:

Rasûlüm! Biz, Nûh’a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyediyoruz. Nitekim İbrâhim’e, İsmâil’e, İshâk’a, Yâkub’a onun soyundan gelen peygamberlere, İsa’ya, Eyyûb’e, Yûnus’a Hârûn’a ve Süleyman’a da vahyetmiştik. Dâvûd’a da Zebûr’u verdik.

164. Ve rusülen kad kasasnahüm aleyke min kablü ve rusülel lem naksushüm aleyk ve kellemellahü musa teklıma:

Bundan önce kıssalarını sana anlattığımız peygamberlere ve kendilerinden sana bahsetmediğimiz daha başka peygamberlere de vahyettik. Allah Mûsâ ile de özel bir şekilde konuştu.

165. Rusülem mübeşşirıne ve münzirıne li ella yekune lin nasi alellahi huccetüm ba’der rusül ve kanellahü azızen hakıma:

Müjdeleyici ve korkutucu böyle nice peygamberler gönderdik; tâ ki peygamberlerden sonra insanların Allah’a karşı ileri sürebilecekleri bir bahaneleri kalmasın! Allah, kudreti dâimâ üstün gelen, her işi ve hükmü hikmetli ve sağlam olandır.

166. Lakinillahü yeşhedü bi ma enzele ileyke enzelehu bi ılmih vel melaiketü yeşhedun ve kefa billahi şehıda:

Allah, sana indirdiğini bizzat kendi ilmine dayalı olarak ve kendi ilmi dâhilinde indirdiğine şâhitlik etmektedir. Melekler de buna şâhitlik ederler. Aslında şâhit olarak Allah yeter.

167. İnnellezıne keferu ve saddu an sebılillahi kad dallu dalalem beıyda:

Hal böyleyken Kur’an’ı inkâr edenler ve başkalarını da Allah yolundan alıkoyanlar, hiç şüphesiz haktan uzaklaşıp içinden çıkılmaz bir sapıklığa düşmüşlerdir.

168. İnnellezıne keferu ve zalemu lem yekünillahü li yağfira lehüm ve la li yehdiyehüm tarıka:

Evet, o inkâr edenleri ve zulmedenleri Allah ne bağışlayacak, ne de onlara bir kurtuluş yolu gösterecektir.

169. İlla tarika cehenneme halidıne fıha ebeda ve kane zalike alellahi yesıra:

Allah onlara ancak içinde ebedî olarak kalacakları cehennem yolununu gösterecektir. Bunu yapmak Allah için pek kolaydır.

170. Ya eyyühen nasü kad caekümür rasulü bil hakkı mir rabbiküm fe aminu hayral leküm ve in tekfüru fe inne lillahi ma fis semavati vel ard ve kanellahü alımen hakıma:

Ey insanlar! Peygamber size Rabbinizden hakkı (gerçeği) getirdi. O hâlde, kendi iyiliğiniz için iman edin. Eğer inkâr ederseniz bilin ki, göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

171. Ya ehlel kitabi la tağlu fı dıniküm ve la tekulu alellahi illel hakk innemel mesıhu ıysebnü meryeme rasulüllahi ve kelimetüh elkaha ila meryeme ve ruhum minhü fe aminu billahi ve rusülih ve la tekulu selaseh intehu hayral leküm innemellahü ilahüv vahıd sübhanehu ey yekune lehu veled lehu ma fis semavati ve ma fil ard ve kefa billahi vekıla:

Ey Ehl-i kitap! Dininizde aşırı gidip taşkınlık yapmayın ve Allah hakkında doğru olandan başkasını söylemeyin! Şunu bilin ki, Meryem oğlu İsa Mesih ancak Allah’ın peygamberi, Meryem’e ulaştırdığı kelimesi ve O’ndan bir ruhtur. O halde Allah’a ve peygamberlerine tam iman edin de “Allah üçtür” demeyin. Kendi iyiliğinize olarak bundan vazgeçin. Çünkü Allah, bir tek ilâhtır. Hâşâ O, çocuğu olmaktan pak ve uzaktır. Göklerde ne var, yer de ne varsa hepsi O’nundur. Vekîl olarak Allah yeter.

172. Ley yestenkifel mesıhu ey yekune abdel lillahi ve lel melaiketül mükarrabun ve mey yestenkif an ıbadetihı ve yestekbir fe seyahşüruhüm ileyhi cemıa:

Ne İsa Mesîh, ne de Allah’a yakın melekler Allah’a kul olmaktan asla kaçınmazlar. Kim Allah’a kulluktan kaçınır ve bunu kibrine yediremezse, bilsin ki Allah, öylelerinin hepsini kendi huzurunda toplayacaktır.

173. Fe emmellezıne amenu ve amilus salihati fe yüveffıhim ücurahüm ve yezıdühüm min fadlih ve emmellezınestenkefu vestekberu fe yüazzibühüm azaben elımev ve la yecidune lehüm min dunillahi veliyyev ve la nesıyra:

İman edip iyi işler yapanlara (Allah) ecirlerini tam olarak verecek ve onlara lütfundan daha fazlasını da ihsan edecektir. Kulluğundan yüz çeviren ve kibirlenenlere gelince onlara acı bir şekilde azap edecektir. Onlar, kendileri için Allah’tan başka ne bir dost ve ne de bir yardımcı bulurlar. Kendilerini Allah’ın azabından kurtaracak bir kimse bulamazlar.

174. Ya eyyühen nasü kad caeküm bürhanüm mir rabbiküm ve enzelna ileyküm nuram mübına:

Ey insanlar! Rabbinizden size kesin bir delil geldi ve size yolunuzu aydınlatan apaçık bir nûr indirdik.

175. Fe emmellezıne amenu billahi va’tesamu bihı fe seyüdhılühüm fı rahmetim minhü ve fadliv ve yehdıhim ileyhi sıratam müstekıyma:

Allah’a iman edip O’na sımsıkı sarılanlara gelince, Allah onları kendinden bir rahmet ve lütuf (deryası) içine daldıracak ve onları kendine doğru (giden) bir yola götürecektir.

176. Yesteftunek kulillahü yüftiküm fil kelaleh inimruün heleke leyse lehu veledüv ve lehu uhtün fe leha nısfü ma terak ve hüve yerisüha il lem yekül leha veled fe in kanetesneteyni fe lehümes sülüsani mimma terak ve in kanu ıhveter ricalev ve nisaen fe lizzekeri mislü hazzıl ünseyeyen yübeyyinüllahü leküm en tedıllu vallahü bi külli şey’in alım:

Rasûlüm! Senden açıklama istiyorlar. De ki: “Allah size şimdi kelâle (geride vâris olarak baba ve çocuk bırakmadan ölen kişinin mirası) hakkında açıklama yapıyor: Bir erkek ölür, geride çocuğu kalmaz, bir kız kardeşi bulunursa, bıraktığı malın yarısı o kız kardeşindir. Kız kardeş geride çocuk bırakmadan ölürse, erkek kardeş onun bütün malına mirasçı olur. Ölen erkeğin geride iki kız kardeşi kalırsa, bunlar mirasın üçte ikisini alırlar. Vârisler, erkek ve kız kardeşler ise, bir erkeğe iki kız payı verilir. Allah size bu hükümleri açıklıyor ki, herhangi bir yanlışlığa ve şaşkınlığa düşmeyesiniz. Allah, her şeyi hakkıyla bilmektedir.

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Kur’an-ı Kerim: Âl-i İmrân Suresi Meali

HIZLI YORUM YAP